T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R

Samsun yollarında...

Geçen hafta sonu Samsun'daydım, "Hareket etmeyen yaşamıyor demektir" kuralı gereği yollara düştüm. Yeşilköy'de adeta in-cin top oynuyordu. Hayatım boyunca havaalanını hiç bu kadar ıssız görmemiştim, şaşırdım. Ankara da aynı şekildeydi. Yanımda bulunan bir İngiliz, piposunu yakmak için kibrit arıyordu. TEKEL Satış Şubesi'nde varmış, bir kutu kibrite tam 100 bin lira ödendi. Bu parayla çok değil 25 yıl önce İstanbul'da dayalı-döşeli apartman katı satın alınabiliyordu. Samsun'a vardığımda 19 Mayıs Üniversitesi'nin öğretim görevlilerinden bir grup konukları karşılamak için orada bulunuyorlardı, aralarında yıllardır tanıştığımız Prof. Dr. Mehmet Akif Ziyagil, Yardımcı Doçent Dr. Mehmet Türkmen, Doçent Dr. Osman İmamoğlu ile Güreş Federasyonu Yönetim Kurulu üyesi Ahmet Bahadır'la Bedri Bahadır'ı gördüm. Rektör Vekili Prof. Dr. Adem Gülel'in de bize katılmasıyla yol üstünde güzel bir yerde kahvaltı yaptık. Gaziantep'te görevli iken bu kente unutulmaz hizmetlerde bulunan Vali Muammer Güler, artık Samsunlu olmuştu. Kendilerini makamında ziyaret ettik. Vali Güler: "Bizim kuşak sizi okuyarak büyüdü" dedi ki, hoşuma gitti. Tatlı sözden kim hoşlanmaz! KDV'si de yok. Türkiye Üniversiteler Grekoromen Güreş Şampiyonası'nın ilk turlarını izledikten sonra Canik Belediye Başkanı'nın ısrarıyla bir tepede çay içmeğe çıktık. Aramıza Güreş Federasyonu Başkanı Osman Şansal, Yönetim Kurulu üyelerinden Mehmet Kılıç, Remzi Aydın, Hasan Hüseyin Yaşar ve Havsa Kaymakamı da katılmıştı. Bu tepede binlerce ağaç ve binbir çeşit "ot" gördüm. Başkan Osman Şansal'ın "yer değiştiremeyen canlılarla" ilgili ulaşılmaz bir kültürü olduğunu biliyordum, orada da işaret edilen her ağaç ve bitkinin adlarıyla özelliklerini saydı. Sanki ekonomist değil de botonik uzmanıydı. Canik Belediye Başkanı Şefik Bey, zengin bitki örtüsüyle kaplı çayırdı üstünde "kalp" işareti olan dört yapraklı yoncalara rastladığını söyleyince düzlüğe çıkıp aradık. Başkan Şansal, bu yoncanın da adını söyledi ama aklımda kalmadı. Çayırdan biraz yaban kekiği toplayıp çiğ-çiğ yedik. Yerimize döndüğümüzde bu kekikten bir tutam da Yakup Topuz'a verdik. Yakup, Samsun doğumlu ama ucundan azıcık tatdıktan sonra "Amma da acı" deyip kekiği atınca Hasan Hüseyin Yaşar lafı gediğine koydu: "Doğup büyüdüğün kentin bitki örtüsünü beğenmez olmuşsun!" Bu lafa herkes güldü. Zaten amaç Yakup'u kızdırmak. Pazar günü yapılan güreş finallerini Samsun Ağır Ceza Reisi Ahmet Bey'le birlikte izledik. Atasporumuza yönelik bilgisi doğrusu beni şaşırttı. 19 Mayıs Üniversitesi Grekoromen Takımı, 5 birincilik alarak ekip halinde şampiyon oldu. İstanbul'a yine aynı yoldan döndüm ve yine in-cin alanlarda adeta top oynuyordu. 25 yıl içinde koca bir apartman katını "kibrit kutusu"na sığdıranlar Yaradan'dan bulsun, diye-diye İstanbul'a vardım. Havaalanlarındaki ıssızlığın nedeni de "ekonomik kriz"di. Belki de birkaç yıl sonra bir kutu kibriti ancak milyon lira ödeyip de alabileceğiz...

Kimin oğulları

Samsun'da Başkan Osman Şansal "Kime sordu isem ceap alamadım, şimdi sıra size geldi" diyerek bana "Beni İsrailoğulları"nın anlamını sordu. "İsrailli güreşçilerle yöneticiler dahi bu tanımlamanın anlamını benden öğrendiler" diyerek açıkladım: "Onların inançlarına göre Hz. Yakup, Yehova ile güreşir ve yener. Tevrat'ın 32. babında bu anlatılır. Beni İsrailoğulları'nın anlamı da (Güreşte Galip Gelenlerin Oğulları) demektir." Başkan Şansal "İsim veremeyeceğim, üst düzey İsrailli bir spor yöneticisi aradı ve bunları söyledikten sonra artık bizler de minderlerin tozunu atacağız, dedi. Türk güreşçileri minderlerde ırk ayırımı yapmaz, Amerika ve Rusya'dan sonra güçlü bir rakip olarak sizler de karşımıza çıkarsanız seviniriz dedim." Sohbet güzeldi ama antrenör Yakup Topuz yine duramayıp lafa karıştı: "Hz. Yakup derken yine bana mı taş atıyorsunuz? Beni, "İsrailoğulları'ndan mı yaptınız?" Hasan Hüseyin Yaşar cevap verdi: "Yok Hoca! Sen güreşte galip gelmez hep yenilirdin."

Sen mi ben mi

Ecevit'in güreşçileri kabulünde Başkan Şansal, kibarca tokalaşınca Ecevit: "Ne kadar yumuşak eliniz var" dedi. Güreşçilerin en espritüeli Dünya Şampiyonu Ercan Yıldız, hemen lafı gediğine koydu: "Başkanımızın eli açıktır." Ardından "cezeriye" yeme faslına geçildi. Başbakan, Tarsus Lokumu'nu atıştırırken Yıldız yine duramadı: "Bu akşam Rahşan Hanım'ın durumu kritikleşecek." Cezeriyeler bitip de salona geçildiğinde Ercan tekrar lafı aldı: "Başbakanımızı şimdi daha dinç görüyorum, demek ki her gün cezeriye yemesi gerekiyor, bu işlerle Hüsameddin Özkan mı ilgileniyor, kendisine söyleyelim." Bunları duyan Özkan, Başkan Şansal'a dönerek, usulca, "Bu delikanlıyı ben mi yoksa siz mi dışarı atmalı?"

Biz seni

Samsun'daki şampiyonada Şeref Eroğlu da vardı. 4. kez Avrupa birincisi olduktan sonra K.Maraş'a gidip ana-babasını görmüş. Anası: "Oğlum, hiç yüzünü görmemek için mi seni güreşe teşvik ettik, ara-sıra eve uğra" demiş. Şeref, şunları anlattı: "26 yaşındayım ama ana ve babamın nazarlarında hala çocuğum. Eve gittiğimde peştemalı kuşanıp hamama girerim ve anam hep sırtımı keseler, biraz kir çıksa oturur ağlar. Güreş kamplarında sporcular günde en az 3 kez yıkanır ama gene de kirleniyoruz işte."


6 Haziran 2001
Çarşamba
 
ALİ GÜMÜŞ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED