T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Hüsamettin Özkan'ın dokunulmazlığı

Hiçbir gazete, Ballıca'daki orman soygununu da, Egebank'ta kayınvalide Özbay'ın mevcudiyetini de yazamıyor. Devlet ormanı göz göre göre, Özkan'ın dayısı Necati Kurmel'e gidiyor. Bu Pazar referandum var.

Basının büyük bölümü, göbeğinden iktidara bağlandığı için, çıkar ilişkilerini aşarak gerçekleri öğrenmek çok zor.

Meselâ, Hüsamettin Özkan'ın kayınvalidesi Hatice Özbay'ın da, Egebank sanıkları arasında yargılandığı, bir türlü gazetelere yansıyamıyor.

Özbay'ın durumu

Oysa Özbay, Egebank tarafından Goldbis adlı bir paravan şirkete gönderilen 250 bin doları aldı. Bu paranın, ev satışından elde edildiği ve avukat Aydoğan Semizer tarafından bir süredir işletildiği ileri sürüldü ama, Özkan "Hangi evler veya daireler; kaç tarihinde, kaça satıldı? Bu para nerelerde, kaç yıl süreyle değerlendirildi? Gerçekten 250 bin doların karşılığı bir meblağ mı elde edilmişti?" sorularını cevaplandırmıyor.

Hakkında verdiğimiz soruşturma önergesi TBMM'de görüşülürken, Özkan, kayınvalidesi hakkında sorduğumuz sorulara aynen şu karşılığı vermiştir: "Kayınvalidemin, babası, annesi ve kardeşinden, miras yoluyla kendisine intikal eden ve satışları yapılan dairelerin adresleri şöyledir: Göztepe, Birinci Orta Sokak 9 No'lu 52 daireli Zeki Arif Ataergin apt ile, Suadiye Selvi sok, Selvi apartmanıdır."

Kaç yılında bu daireler Hatice Özbay'a miras kaldı? Kaç daire ne zaman satıldı? Kaç para elde edildi? Bu sorulara cevap yok.

Dayı Necati Kurmel

Aşağıda yazacaklarımı da, başka gazetelerde pek okuyamazsınız. Yalnız, Cumhuriyet'i istisna tutabiliriz. Nitekim 24.12.2000 tarihinde Cumhuriyet gazetesi konuya şöyle temas ediyordu: "İstanbul'da gerçekleştirilen inanılmaz boyutlardaki orman yağmasının altından Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan'ın dayısı ve Saray Halıları'nın sahibi Necati Kurmel çıktı. Eski Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş'ın hazırladığı Susurluk raporunda, kumarhaneler kralı Ömer Lütfü Topal'ın yakın dostu olarak adı geçen ve Topal'ın aldığı kredilere kefil olan Necati Kurmel'in, İstanbul Ballıca'da, hukuki geçerliliği olmayan 44 hektarlık tapuyu, orman kadastro görevlileriyle işbirliği içinde 833 hektar olarak adına tescil ettirdiği ortaya çıktı. Necati Kurmel'in gerçekleştirdiği orman yağmasının, eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in kayınbiraderi Ali Şener ile Nevzat Ak'ın yasaya karşı hile yoluyla ele geçirmeye çalıştıkları ileri sürülen 65 dönümlük orman arazisinin 100 katından daha büyük (8 milyon 330 bin metrekare) olduğu belirlendi. Ormanların Kurmel'in üzerine tescil edilmesi ise, Orman Bakanlığı'nın, yapılan kadastro işlemlerine 6 aylık askı süresi boyunca itiraz etmemesi nedeniyle 'hak düşürücü süre aşıldığı' gerekçesiyle gerçekleşti. Orman Bakanlığı 'hatalı' kadastro uygulamaları yapan ve hak düşürücü sürenin aşılmasına neden olan personelini mahkemeye verdi. Pendik 2'nci Asliye Hukuk Mahkemesi, hak düşürücü süreyi esas alarak, Orman Bakanlığı'nın açtığı davayı red etti."

Referandum hazırlığı

İçinde, dayı Necati Kurmel'in 833 hektarlık (8 milyon 330 bin metrekarelik), özel ormanın bulunduğu Ballıca köyü, bu Pazar bir referandumla, Tuzla İlçesi Akfırat Belde Belediyesi'ne bağlanacak.

Nevzat Ak, yasaya karşı hile yoluyla ormandan arazi kazandığı için hapiste yatadursun, en büyük soygun Ballıca ve Göçbeyli köylerinde gerçekleştiriliyor.

Bir süre önce, bu iki köyün sâkinlerinden, Akfırat Beldesi'ne bağlanmak istiyoruz diye dilekçe alındı. Bayındırlık İstanbul İl Müdürlüğü ve İSKİ'nin, hatalı yapılanma gerekçesiyle bazı evleri yıkması karşısında, köylüye "eğer Akfırat Beldesi'ne bağlanırsanız, belde belediyesinin denetimine gireceksiniz, yıkımlardan da kurtulacaksınız" propagandası yapıldı.

Asıl amaç, aralarında Necati Kurmel'in de bulunduğu bir iki arazi sahibini İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin denetiminden kurtarmak, orman arazisini inşaata açacak planın, Akfırat'ın Anaplı Belediye Başkanı'nın gayretiyle, süratle gerçekleşmesini sağlamaktı.

* * *

Pendik İlçe Belediye üyeleri gerçekleri Göçbeyli ve Ballıca köylülerine anlattılar. Bunun üzerine, köy sâkinleri, ilk taleplerinden vazgeçti; aralarında 406 imza toplayarak, Pendik Kaymakamı vasıtasıyla İstanbul Valiliği'ne müracaat ettiler. Valilik bir süre bu imzaları işleme koymadı. Bilahare, bazı isimlerin silik ve okunamaz olduğunu ileri sürdü; talebin, seçmen sayısının yarıdan bir fazlasının (216) imzasıyla yapılmadığını, 208 imzanın yeterli olmadığını belirterek başvuruyu red etti.

Köylüler, ikinci defa imza topladılar. Ana, baba adlarıyla, nüfus kütüklerindeki bilgilerle birlikte, tam 270 kişi, valiye, referandumun durdurulması için müracaat etti.

Vali, direniyor

Pazar günü Ballıca ve Göçbeyli köylerinin Akfırat Beldesi'ne bağlanabilmesi için referandum düzenlenecek. Vali, kendisine gelen dilekçedeki imzaları dikkate almıyor.

Ayrıca DSP'li ve FP'li İl Genel Meclisi üyeleri, köylülerin talebini hasır altı eden İstanbul Valisi hakkında suç duyurusunda bulundular. Köylüler, Pendik İlçe Belediyesi kanalıyla Büyükşehir Belediyesi'ne de başvurdu. İşlemler Büyükşehir Belediye Meclisi'nde sürüyor.

Aradaki mesafe

Aslında, bir yerleşim biriminin, bir belediyeye bağlanabilmesi için, arada en fazla 2500 metre mesafe olmalı. Oysa, Akfırat Beldesi'ne Göçbeyli 6400 metre, Ballıca ise 7500 metre mesafede.

Ölçümün, hangi yerleşim birimlerini ve uzantılarını esas alarak yapılması gerektiği, İçişleri Bakanlığı genelgesini yorumlayan Danıştay 1'inci Daire Başkanlığı'nın 25.12.1997 gün ve 1997/199 Esas, 1997/1999 sayılı kararında, anlatılmaktadır:

"Meskûn (yerleşik) alan kavramı, ikamet amacına yönelik evler topluluğunu ifade etmekte olup, birbirine sınırı olan yerleşim alanlarında, il ve son ev ölçümlenmesinin yapılabilmesi, ancak bu evlerin mevcut yerleşik alanlardaki evlerin uzantıları olmaları ile mümkündür. Ayrıca, sürekli ikametgâh olarak kullanılmayan geçici baraka, şantiye, fabrika gibi işyeri ve geçici barakalar, belirtilen amaca yönelik ölçümlemeye esas alınabilecek taşınmazlardan sayılmazlar."

* * *

Göçbeyli ile Ballıca köylerinin Akfırat Beldesi'ne mesafesi, Danıştay kararı göz önüne alınmadan ölçülmüş, uzaklık Göçbeyli köyü için 468 metre, Ballıca köyü için 310 metre olarak tesbit edilmiştir. Pendik Belediyesi, Köy Hizmetleri, İstanbul İl Müdürlüğü'nce yapılan ölçümlerde, yerleşim merkezlerinin değil, köy sınırında bulunan ve yerleşim merkezi ile bağlantısı bulunmayan birkaç binanın (depo, sera) ölçüme esas alındığını, belirtmektedir.

Hem, köylülerin imzaladığı dilekçelerin işleme konulmadığı, hem de mesafe şartlarına uyulmadığı gerekçesiyle, İl Genel Meclisi Pendik bölgesi üyeleri, İçişleri Bakanlığı'na, Valiliğin yürüttüğü referandum işleminin iptâli için müracaat etmişlerdir.

Bağımlı medya

Önce, Orman Bakanlığı, yapılan kadastro işlemlerine 6 aylık askı süresinde itiraz etmediği için, devlet hakkını kaybediyor. (yıl 1989)

Devlet ormanı özel ormana dönüşüyor. (Oysa, Kurmel'in arazisi üzerinde, kamunun 1973-75 yılında diktiği koca koca çam ağaçları var)

Sonra, planlar, Büyükşehir Belediyesi'nin ve çevrecilerin direnişiyle karşılaşmasın diye, köyler, Anaplı Akfırat Belediyesi'ne bağlanıyor. Köylülerin dilekçesi hasır altı ediliyor.

Yukarıdaki bilgileri hiçbir gazetede okuyamazsınız. Çünkü Türkiye'deki medya, göbeğinden iktidara bağımlı. Bu yüzden yolsuzlukların önü alınamıyor.

BİR AÇIKLAMA

Ertuğrul Özkök (5 Haziran 2001 – Hürriyet), Meclis kürsüsünden kendilerine iftira attığımı ileri sürüyor.

Acaba iftira olarak ne demişim?

1) Yurtbank'ın sahibi Ali Balkaner'in, iki ay içinde (14 Kasım 1997 – 28 Ocak 1998 tarihleri arasında) Milliyet'in hisse senetlerinin değerini % 715 oranında arttırdığı (2 bin 461 TL'den 21 bin 699 TL'ye yükselttiği) ve Aydın Doğan'ın yüksek değerden Milliyet hisselerini, kendisine ait Born Holding'e sattığı, bir gün sonra ise, Born Holding'e satılan hisselerin Credit Agricole Lazard Financial Products Bank'a satıldığı doğru değil mi?

2) Bu konuda, manipülasyon iddiası ile, Sermaye Piyasası Kurulu suç duyurusunda bulunmadı mı? Sarıyer Adliseyi'nde, dava dosyası, 1 yıl sürüncemede kaldıktan sonra, af kapsamına girmedi mi?

3) Aydın Doğan, Tempo'da yayınlanan bazı yazı ve fotoğraflar yüzünden "Porno yayıncılıktan" mahkûm olmadı mı? Kararda "hakkında birden çok dosya bulunan sanığın, bu suçu itiyat haline getirdiği" ibaresi yok mu?

4) Hürriyet'te çalışanların hiçbiri RTÜK tasarısına karşı değil mi ki, aleyhte tek satır çıkmıyor? Oktay Ekşi 22 Mayıs 2001 tarihinde tv patronları kamu ihalesine girmemeli diye yazdı; ertesi gün sütununda farklı bir görüş yayınlamak durumunda kaldı. Basın Konseyi Başkanı sıfatıyla söylediklerini makalesinde yazamıyor.

5) Aydın Doğan ve diğer medya patronları, RTÜK frekans ihalesine katılmak üzere, uydurma isimler bildirmediler mi? Resmi makamlara yanlış bilgi vermek suç değil mi? Üstelik bildirdikleri bu uydurma isimlerle, kimi, kamu ihalesine de girdi. İhaleye fesat karıştırmış oldular. Türk Ceza Kanunu'na göre bu suç değil mi?

Yeni yasa, bu yüzden örtülü bir aftır. Doğan'ın yasaya bu kadar asılması, illegaliteden legaliteye geçme ihtiyacından kaynaklanıyor.

Biz şahıslarla değil, ilkelerle uğraşıyoruz. Bir kişi, hem banka, hem sigorta, hem aracı kuruluş, hem gazete, hem ulusal iki televizyon sahibi olamaz.

Turistik tesislerin, eğitim kurumlarının, çeşitli sanayi kuruluşlarının, (buzdolabı, araba, televizyon) sahibi olabilir. Gazetecilik başka iş yapmaya mâni değildir. Ama Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu tablo, basın yayında tam bir tekel görüntüsü veriyor. Birkaç patron, birbirlerini koruyup kollarken, milletin talepleri, sıkıntıları göz ardı ediliyor.

İşte Ballıca ormanındaki yağmayı veyahut Hatice Özbay vakasını hiç kimse gazetelere yansıtamıyor. Tekelleşme yüzünden basın özgürlüğü öldü; halkın gerçekleri öğrenme hakkı rafa kalktı.


6 Haziran 2001
Çarşamba
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED