T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Türkiye'ye dönmek güzel ama, görüntü güzel değil!..

Türkiye'den bir hafta uzakta olmak, değişik dönemlere göre, farklı düşüncelerle dolu olarak, sizi ülkenize geri getirir..

1960'larda, 1970'lerde yurtdışı gezilerden Türkiye'ye dönerken, hep aynı duygu olurdu içimde..

-Nasıl olsa, Türkiye'de hiçbir şey değişmemiştir.. Nasıl olsa, hep döviz krizi vardır.. Nasıl olsa, siyasetin merkezinde İsmet İnönü (daha sonra CHP) bulunuyor..

1980'lerde durum farklılaştı..

Çünkü "Turgut Özal faktörü" vardı..

-Kimbilir neler değişmiştir?.. Kimbilir yeni neler yapılmış, ne kararlar alınmıştır?..

Turgut Özal'ın iktidar yıllarında, Türkiye'ye hep bu merakla dönerdim..

1990'lardan sonra ve 2000'li yılların ilk ikisinde, "Türkiye'ye dönüş" bambaşka oluyor..

Çözümlenmemiş sorunların şiddetle arttığı ve kafaların karmakarışık olduğu bir dönem bu..

Dünyadaki müthiş "değişim", elbet Türkiye'ye de yansıyor..

Ama Türkiye, değişmek yerine, "değişelim mi acaba"yı tartışıyor..

Bu tartışma, dünyada müzelik olmuş ideolojileri bile güncel siyasi akım haline dönüştürmekte.. Dünyada "insanlık suçu" olarak kabul edilen siyasal söylemler, bizde "vatanseverlik" ve hatta "milliyetçilik" işaretleri olarak algılanıyor..

Şu anda Türkiye'de, yoğun bir "eski" ile "yeni"nin kavgası var..

Ayrıntılara inmeyelim.. Ama her kesimde, her sosyo-politik oluşumda, eski ve yeni, karşı-karşıyalar..

Komşumuz Yunanistan'ın da aralarında bulunduğu "Avrupalılar", tek para birimi "Euro"ya geçti..

Düşünebiliyor musunuz?

1870-1945 arasında üç büyük savaşın karşı tarafları olan Fransa ve Almanya, aynı para birimini kullanıyor..

Ve Türkiye, henüz "Avrupa Birliği'ne resmi aday olabildik mi" sorusunun cevabını alamadı.

Türkiye, Avrupa coğrafyasının en uzun süreli askeri-siyasal krizi olan Kıbrıs'ın, bir tarafında bulunmakta..

1923'ten beri Cumhuriyet'in problemi olan "Güneydoğu Sorunu", 2002 yılında da, siyasal, ekonomik ve sosyolojik çözümsüzlükler içinde, "Sorun" olmaya devam etmekte..

Bunun gibi, bizim iç-dinamiklerimizin çözüm üretemediği sayısız konuda, Amerika, Avrupa Birliği, İMF, Dünya Bankası gibi "dış konjonktür"ün güç merkezleri, Türkiye'yi değişime zorluyor..

"Devletin küçültülmesi", "hukukun üstünlüğü", "şeffaflık", "sivilleşme", "insan hak ve özgürlükleri" benzeri maddelerde, dış konjonktürün baskıları had safhada..

"Temsili Demokrasi" olabildiğince "Eksik Temsilli Demokrasi"ye dönüştürülmek isteniliyor içeride..

Anayasa Mahkemesi'nden beklenilen görev, hukukun üstünlüğünün sağlanmasından ziyade, "istenilmeyen partilerin kapatılması"na dayanmış görüntü içinde..

"Eski", adeta can-çekişir bir çaba ile, direniyor..

"Avrupa ile kaynaşalım" diyenlere, mümkün olsa "vatan haini" damgası vurulacak..

Sol ve sağ, çeşitli konularda "Şovenist Cephe" içinde, devletçi barikatların arkasında, Türkiye'nin yarına açılan yollarını kesmeye çalışıyorlar..

Gerek teknolojik, gerek stratejik açıdan bir "Batı güçü" olan Türk Silahlı Kuvvetleri'ni, anti-Batı cephenin ağırlık merkezi olarak sunmaya çalışanlar var..

"Batılılaşma"nın önderi Atatürk'ü bile, "Kemalizm"le metamorfoza sokup, "anti-emperyalist savaş"ın bayrağı gibi göstermeye çalışıyor bazıları..

Kısacası, Türkiye'nin kafası çok karışık..

ŞAKA

Olacak şey değil!..

Bazı Türkler'in AB Temsilcisi Karen Fogg'la mektuplaşması, açıkçası bunlara hiç yakışmıyor..

Hiç bir Türk, bir ecnebiye mektup yazar mı?
Memlekette, mektup yazacak Türk mü kalmadı?
İnsan olmazsa, "bir yerler"e jurnal mektubu yazar..
Ya bu Karen Fogg, bir Sovyet ajanıysa, ne olacak şimdi?
Ya "Avrupa Birliği",  gizli bir bölücü örgütse?..

POLİTİKA VE VİZYON

Bravo Mehmet Keçeciler'e..

Mehmet Keçeciler'in "Dağda olmasındansa siyasette olması iyidir.. PKK'yı sandıkta yeneriz" sözlerinin, Türkiye'de çok geniş destek bulmasını bekliyordum..

Ama inanılmaz tepkilerle, açıkladığı düşünce tartışılmak yerine, adeta susturuldu ve sindirildi Keçeciler..

Adam, "Öcalan'ı İmralı'dan çıkartıp, parti kurdurun" demiyor ki..

Bir "Güneydoğu Sorunu" ve bir "Kürt Realitesi" yok mu bu ülkede?..

Bu mesele, "sorun" olarak kaldığı sürece, buna oynayacak olanlar eksilmeyecektir..

Eğer "sorun"u sadece bir güvenlik ve bütünlük meselesi gibi görüp, sadece askeri ve polisiye yollardan ele alırsanız, geniş bir nüfusu ve coğrafyayı siyasetten dışlarsınız..

Oysa çözüm, siyasetin içindedir..

"Bölücü terörizmi" veya PKK'yı izole etmenin yolu, onların oynamayı amaçladığı tabanı, "meşru siyaset"in içine çekmek değil midir?

Keçeciler pek güzel koymuş meseleyi..

-Siyasetçilerimize güvenelim.. Oradaki vatandaşlarımıza güvenelim.. Oradaki vatandaşlarımız da, vatanın bütünlüğüne bağlı.. Çok zor şartlar altında güzel sınav verdiler. AB'ye giren İngiltere, Fransa bölündü mü? Türkiye, AB'ye girerse PKK meselesini kökten çözer..

Biz de Keçeciler'le aynı sözleri söylüyoruz..


27 Şubat 2002
Çarşamba
 
MEHMET BARLAS


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED