T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Milletvekillerinin maaşı ve Meclis'in itibarı

Eyüp Aşık'ın DYP'ye geçtiğini duyunca düşündüm: Acaba bu transferle, "halâ DYP'de hayat var" mesajı mı verilmek isteniyordu? Yoksa, "Siyasi ahlâkın kalmadığı"nın işareti miydi, Aşık'ın Doğru Yol'a katılımı?

Mazideki sövgüler saygıya dönüşmüştü. Çünkü milletin ve devletin "âli menfaatleri" bunu icab ettiriyordu. Aşık "Siyasi ikbal beklentisi içinde olmadığını" ifade ederken, Tansu Çiller de eline, Anap'ı oyma gücü olan (veya öyle sanılan) bir anahtar geçirmenin mutluluğunu yaşıyordu.

Tahtıravelli

Sanki Anap ile DYP, tahtıravellinin iki ucundaydı; birinin düşmesi ile diğeri yükselecekti!

Ama gerçek öyle değil. İktidar partileri gülle gibi düşüyor. Lâkin, muhalefetin aynı hızla tırmandığını söyleyemeyiz.

Parlamento başka yeni oluşumlara gebe. Şimdilik, AK Parti, barajı aşabilecek yegâne parti görüntüsünde. DYP ile MHP sınırı zorluyor.

Ama ya yarın? Yarın çok şeyler değişebilir.

Meselâ Ecevit'in, daha uzun bir süre hükûmetin başında kalması mümkün değil. DSP içten içe kaynıyor. Bir çok milletvekili seçimde başarılı olabileceğini düşündüğü diğer sol partilere geçme hazırlığında. Ama henüz seçimler ufukta görünmediğinden, milletvekilleri beklemede.

Merkez sağda, bir zamanlar birlikte hareket edenlerin, Yalım Erez, İlhan Kesici ve Hüsnü Doğan'ın yollarının ayrıldığı ifade ediliyor. Biraz ismi sivrilen kişi, kendisini lider koltuğunda hayal ediyor. Eski İçişleri Bakanı Saadettin Tantan da, halkın teveccühünü görüp, bir partinin başına geçme arzusunu duyanlardan.

Belki Demirel bile geri gelebilir. Adalet Partisi'nin bakanlarından Nuri Bayar'ın bir oğlu (Uğur Bayar) Özelleştirme'nin başında. Diğerinin (Mehmet Ali Bayar) ismi Demirel'in içinde olabileceği bir partiyle birlikte anılıyor. (Derya Sazak - Milliyet - 2 Ekim 2001)

İnönü'nün geri gelmesi makûl karşılanıyor da, niçin Demirel olmasın? Üstelik Demirel'e DSP'li milletvekillerinin içinden bile destek çıkabilir.

Ekonomik çöküntü her türlü ihtimali akla getiriyor.

Transfer

Milletvekillerinin değeri gitgide artıyor. Her yeni parti kurmak isteyen, Meclis'te grub sahibi olma avantajından yararlanabilmek için milletvekillerinin peşine düştü. Parlamento dışında olsa, dönüp bakmayacağınız kişiler bugün baştâcı.

Pek yakında transfer mevsimi başlayacak. Ben şahsen, partilerin, sıradan milletvekillerini transfer etmek için, neden bu kadar arzulu olduklarını anlayabilmiş değilim. Milletvekilleri, bir dahaki dönem nasıl seçilebileceklerini hesaplıyor olabilir ama, ya siyasi partiler? Her transfer, aslında bir yük. Milletvekilini almak yetmiyor; ona, asgari, yeniden seçilme garantisi vereceksiniz; ayrıca o milletvekilini alırken, ilinin teşkilâtında da söz sahibi olmasını sağlayacaksınız.

Yeni kurulan bir partinin grup oluşturmak maksadıyla, kapılarını milletvekillerine açması doğal da, yıllanmış partilerin, ahı gitmiş vahı kalmış milletvekillerini bünyelerine almalarının manâsı nedir acaba?

Bence, kökleşmiş bir gelenek, bir çirkin siyaset, sorgulanmadan sürdürülüyor. Sanki, her ilâve milletvekili, seçmene, "güçlüyüz, büyüyoruz, saflarımız sıklaşıyor" mesajını vermeye yarıyor. Oysa, gerçek bu değil. Transferler, lösemili hastaya kan naklinden ileri bir manâ ifade etmiyor.

86'ncı madde

Parlamento Anayasa değişikliğini gerçekleştirirken, maalesef yara aldı. Hem 3 madde paketten düştü, hem de milletvekillerinin maaşlarını arttıracak bir düzenleme yapıldı. Maaşları düzenleyen 86'ncı maddenin tadil edilmesi aslında gerekliydi. Zira farklı sigorta kuruluşlarından (Bağ-Kur, Sosyal Sigortalar Kurumu) emekli olan milletvekilleri, üçbuçuk yıl beklemeden ve bu zaman zarfında prim de ödemeden Emekli Sandığı'ndan maaş almaya başlıyorlardı. Bu uygulamayı, Anayasa Mahkemesi, eşitlik sebebiyle bozuyordu. Zira, bir sosyal güvenlik kurumundan diğerine (Sosyal Sigortalardan, Emekli Sandığı'na) transfer halinde, son 7 yıllık çalışma süresinin yarısı (3.5 yıl) yeni işte geçirildiği ve primler ödendiği takdirde, ancak Emekli Sandığı'na intibak yapılabilmekte. Bunun tek istisnası milletvekilliği. Milletvekilleri, eğer emekliyseler, hiç beklemeden Emekli Sandığı'ndan maaş almaya başlıyor. Ama, sanıldığının aksine, evvelce emekli olmayanlar, bu haktan yararlandırılmıyor.

Anayasa Mahkemesi kararlarını aşmak için, 86'ncı maddeye bir cümle eklendi: "TBMM üyeleri ve bunların emeklileri, TC Emekli Sandığı ile ilişkilendirilir, üyeliği sona erenlerin, istekleri halinde ilgileri devam eder."

Böylece, emeklilik hakkını elde etmiş olması kaydıyla, milletvekilleriyle, eski milletvekillerinin, -Anayasa Mahkemesi'nin iptâl kararlarını aşarak- maaşlarını, Emekli Sandığı'ndan, memuriyetin en üst derecesinden almaları sağlanacaktı. Bence buraya kadar her şey normal. Ama nedense o değişiklikle iktifa edilmedi. Bir önerge verildi. O önergeyle, milletvekili maaşı, Genelkurmay Başkanı'nın maaşına denk hale getirildi.

Mevcut Anayasa'da milletvekillerinin ödeneğinin aylık tutarının, en yüksek Devlet memurunun almakta olduğu miktarı, yolluğun da ödenek miktarının yarısını aşamayacağı belirtiliyordu.

Önergeyle, milletvekillerinin, ödenek ve yolluklarında Genelkurmay Başkanı'nın maaşı esas alınmış; üstelik bu maaş, bir alt sınır olarak tesbit edilmiştir.

Anayasa'nın ödenek, yolluk, emeklilik ve sosyal hakları düzenleyen yeni 86'ncı maddesinin ilgili bölümü şöyle: "Ödeneğin aylık tutarı, en yüksek TC Emekli Sandığı iştirakçisinin görevde iken almakta olduğu miktardan, yolluk tutarı ödenek miktarının yarısından, bağlanacak emekli aylıkları da bunların toplamının yarısından az olamaz."

Genelkurmay Başkanı'nın maaşı

Görüldüğü gibi, evvelce en yüksek devlet memurunun (Başbakanlık Müsteşarı'nın) maaşı, emsal alınmışken, yeni düzenleme ile, mukayese, en yüksek Emekli Sandığı iştirakçisi (Genelkurmay Başkanı) ile kuruluyor; hem de, Genelkurmay Başkanı'nın maaşı, alt sınırı oluşturuyor. Ayrıca emeklilik maaşının da, -ödenek + yolluk miktarının en az yarısı kadar olacağı belirtilmek suretiyle- önemli bir artışın kapısı aralanıyor.

"Bir milletin vekili de yerlerde mi sürünsün" diyenler belki çıkabilir. Gerçekten de, özellikle emekli milletvekilleri, eğer başka işleri ve gelirleri yoksa, çok dar imkânlarla geçinebiliyorlar. Dul ve yetimleri sıkıntı çekiyor.

Ama uzlaşma metnindeki ilk düzenlemeyle yetinmek gerekiyordu. Neden önerge verildi?

Ayrıca, ekonomik bunalımla sıkıntının had safhaya ulaştığı bir noktada, demokratikleşme adını taşıyan bir paketin içine, maaş meselesinin sokuşturulması da -zamanlama itibariyle- hiç hoş olmadı.

Millete batıyor

Bazı sözler kulağımıza geliyor: "Milletin vekilinin maaşı niçin Genelkurmay Başkanı'ndan az olsun?"

Bunu adetâ bir "demokratik başkaldırı" gibi ifade ediyorlar.

Oysa, demokratik başkaldırı, Meclis'in iradesine istenmeyen müdahaleler olduğu zaman lâzım. Maaş için bir kıstas ararken değil.

Kaldı ki, millet, Genelkurmay Başkanı'nın maaşı üzerinde durmazken, milletvekillerinin maaşını çok görüyor. Milletvekilleri, milletin gözüne girebilecek başarılı bir çalışma sergileyebilseler, belki onlar da göze batmayacak.

Anayasa değişikliği bir başarıydı. Ama bu başarıya gölge düşmüştür. Partilerin kapatılmasını onaylamadıklarını söyleyenler, acaba niçin demokratikleşme paketinde siyasi yasakların toptan kaldırılması için adım atmadılar? Neden Erbakan'ın ve Tayyip Erdoğan'ın önünü kesme çabasına girdiler?

Bu gayrisamimiyet paçalardan aktıkça, Parlamento'nun itibar kazanması zor görünüyor.


5 Ekim 2001
Cuma
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED