T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
4 Kasım'dan korkmak istemiyorum

Artık bu ülkede karamsar yazılar yazmaktan, yarın ne olacak endişesi taşımaktan öylesine yoruldum ki, doğrusu bu yüzden içimden yazı yazmak bile gelmiyor. Keşke 4 Kasım'dan sonra Türkiye'de işlerin gerçekten iyi gideceğine, siyasi hayatın "derin güçler"in tasallutuna maruz kalmayacağına inanabilsem...

Ancak hiç emin değilim. Bir kere, her şeyden önce ne ülkedeki sivil toplum örgütleri, ne medya kurumları ne de kanaat önderleri henüz böyle bir demokratik olgunluğa erişebilmiş değil. Daha da dramatik olanı, bizzat siyasi partiler demokrasinin temelini özgür siyasi iradenin oluşturduğuna bir türlü inanmıyor. Bunun temel nedeni de siyasetin gücünün tamamını özgür iradeden, sandıktan, halk desteğinden alamamasıdır. Dahası, siyasette kalıcılık için sadece halk desteğinin yeterli olmamasıdır. Sandık, sadece seçim günü önem arzeden sonrasında ise giderek etkisizleşen ve etkisini diğer başka güçlerle paylaşmak zorunda kalan bir unsur olarak sınırlarını aşamıyor.

Seçmen gücünü bir ya da birden fazla siyasi partiye ciro ediyor ama bu parti ya da partilerin bu gücü taşıma becerileri çoğu kez hayal kırıklığı yaratabiliyor. Sadece yakın geçmişi üstünkörü bir gözle taramak bile bu konuda birçok umutsuz siyasi öykünün varlığını gösterecektir.

3 Kasım seçimi işte bu açıdan da büyük önem taşıyor. Bu anti-demokratik siyaset geleneğinin kırılması için tarihi bir fırsatla karşı karşıya bulunuyoruz. Yani 3 Kasım'ı anlamlı kılacak olan sadece yeni bir hükümet yapısının inşa edilmesi değil, aynı zamanda yepyeni bir siyaset iskeleti de oluşabilmesidir. Seçim sonuçlarını tarif etmeye ilişkin kamuoyu araştırmaları, seçmenin siyaset kurumuna bu imkanı sunacak ölçüde bir itimat yönelttiğini göstermektedir. Yani, şartların önemli bir bölümü tamamlanmıştır.

Zaten, Meclis, hükümet, kurumlar vs. yeni siyasal kimlikle işe koyulamazlarsa bir seçimden umulan faydanın önemli bir bölümü daha baştan heba edilmiş olacaktır. Bir siyasal kimliğin omurgasını seçilmiş olanların vazgeçilmez, eğilip bükülemez güçlerini seçmenden aldıklarının bilincine varmalarıdır. Yani, demokrasinin en temel ilkesinden; seçilmişlerin ülkeyi, kendilerini seçenlerin iradeleri doğrultusunda yönetmeleri gereğinden söz ediyoruz. Yine yakın geçmişin bütün ekonomik, sosyal ve siyasal göstergeleri açıkça ortaya koyuyor ki, siyasetin kendi faaliyet alanını gerektiği gibi doldurması herşeyden önce ülkenin mukadderatı için zaruridir. Türkiye'nin düştüğü yerden kalkabilmesi için, halk oyuna mazhar olan irili ufaklı bütün partilerin bunun gereğini yapmaları ve Ankara'yı çevreleyen illegal siyaset kuşatmasını yarmaları artık ötelenemez bir sorumluluktur.

Bütün karamsarlık senaryolarını dağıtacak şey, bu iradenin kendisini göstermesidir. Eğer, seçim sonrası ortaya çıkacak siyasi irade birilerinin hoşuna gitmiyor diye, bütün bir medya ve sivil toplum örgütleri olarak yine "siyaset dışı" güçlerin himmetine sığınma hastalığımız nüksederse, bilelim ki yeni bir "kaos" dönemi başlıyor demektir.


21 Ekim 2002
Pazartesi
 
MEHMET OCAKTAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED