T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bilmek isterdim

Evet, AKP'nin Başbakan adayını seçim öncesinde bilmek isterdim. Akbulut olayını yaşayarak geldik. Herkes için sürpriz olmuştu. ANAP içinde en uygun aday o muydu? Özal'a göre oydu. Ama daha sonraki gelişmeler, sanırım Özal'ı bile bunun doğru tercih olmadığı görüşüne götürmüştür. Belki Akbulut bile, Özal'ın inisiyatifi ile belirlenmekten ve Özal gölgesinde bir başbakan gibi algılanmaktan rahatsız olmuştur. Sonunda da ANAP'ın sürüklendiği macera bellidir.

AKP'nin Başbakan adayını kamuoyuna açıklamadan seçimlere gitme tavrından anlaşılan şu:

-Parti olarak bize güvenin, yanlış yapmayız. Seçmenin neyi istediğini biliyoruz ve en uygun ismi başbakan olarak sunacağız.

Buna "peki, öyle olsun" demeli miyiz?

Ben Başbakan adayını bilmek isterdim doğrusu.

En azından yarın ortaya çıkacak ismin sürpriz teşkil etmemesi açısından bilmek isterdim.

Aslında böyle bir bilme talebinin, Ak Parti'ye oy verme eğiliminde bulunan insanlarda da yoğun biçimde bulunduğu kanaatindeyim.

Herkes muhtemel Başbakan adayını tahmin etmeye, sorular sorarak bulmaya çalışıyor ve kendi ölçülerine göre adaylar üzerinde değerlendirmeler yapıyor. Herkesin özelliklerini önemsediği favori adayı var.

Mesela üç isim yansıdı bugüne kadar medyaya: Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Vecdi Gönül. Bana göre bunların her biri, artı-eksi kimi özellikleriyle bu işi götürme kapasitesinde olan insanlar. Ama gene de insan, "keşke bunlardan herhangi biri seçimden önce ilân edilseydi de, insanlar yarın önlerinde kimin bulunacağını bilseydi" demekten kendini alamıyor. Alamıyor çünkü, içinizden geçen favori aday yerine eksilerini önemsediğiniz isimlerin aday olması halinde daha ilk günden içinizde kırılmalar meydana gelecek.

Ayrıca bu, Başbakan adayının milletten oy alarak gelmiş olması, yani kendisini "emanetçi" değil, güçlü hissetmesi açısından da önemli.

Kaldı ki, şu anda bu üç ismin de potaya girme ihtimalinin bulunması, muhtemel bir fay hattı özelliği riskini de getiriyor. Çünkü ne kadar steril olursa olsun, Türkiye siyasetinde bu tür konuların insani zaafları harekete geçirmesi ve kimi klikleşmelere yol açması önlenemiyor.

Daha risklisi ise, (AKP içinde başbakanlık liyakatinde başka isimler bulunduğuna da inanarak söylemeliyim) bu üç kişi dışında herhangi bir ismin gündeme gelmesi ki, onun da ne tür tartışmalar ortaya çıkaracağını kestirmek mümkün değil.

"AKP'nin başbakan adayını bilmek isterdim" diyorum. Bunun daha ilkesel bir yaklaşım açısından da gerekli olduğunu düşünüyorum. Seçmenin sırf "bilme hakkı" açısından... Sırf "bize güvenin, gerisini merak etmeyin" söylemiyle siyaset yapmanın sağlıklı ve sürdürülebilir olmadığı gerekçesiyle...

Evet Türkiye, garip bir tepkisellik ikliminde seçimlere gidiyor. 28 Şubat süreci, artı ekonomik savruluş, artı doğu-güneydoğu gerilimleri, toplumu öfke ile doldurdu ve seçmen davranışı, bu öfkenin yansıması biçiminde ortaya çıkıyor. Partilerin bu öfkeyi sandığa kendi lehlerine taşımaları beklenebilir bir şey. Ama her şeye rağmen, siyaseti ciddiye alan ve uzun vadeli bir koşuya hazırlanan parti, daha önemlisi, acı deneyimler içinden doğan bir parti, öfke ile bütünleşmekle yetinemez. "Geldiği gibi gider" niteliğinde bir "refleks oyu"na oynayamaz. Aldığı her oyun aklına, hissi selimine önem vermek, hatta aldığı her oya bilinç yüklemek zorundadır. Bu da, alınan her oyun bilinç düzeyini önemsemekle mümkündür. Her oya değer vereceksiniz. Türkiye'de şu anda her oyun kırılganlığını, geçişliliğini dikkate alacak, kaybı ihtimalinden derin bir sarsıntı duyacaksınız. Hiçbir oyu çantada keklik gibi görmeyeceksiniz. Her oyu kalıcı kılmaya, daha önemlisi arkanızda yeni destekler üretmeye çalışacaksınız.

Bunun için de, her seçmenin bilgilenme hakkına saygı göstereceksiniz. Olabildiğince şeffaf olmaya, şeffaf kalmaya itina edeceksiniz. "Ben seçerim, halk onaylar" yaklaşımı, yarın "Ben yaparım halk onaylar"a dönüşmemeli. Bunu siz yapmamalısınız, sizin üzerinizden ülkeye bir şeyler empoze etmek isteyen güç odakları, asla böyle bir duyguya-beklentiye kapılmamalı. Yaptığınız her şey için "halkın gözüne bakma" gibi bir refleksiniz olmalı. Halk nasıl algılıyor politikalarınızı, halk nasıl algılar, nasıl tepki verir? Hep hesap verme duygusu içinde hareket etmeli.

Son söz: Ben AKP'nin başbakan adayını bilmek isterdim.

BUGÜN

Bugün Anayasa Mahkemesi'nde, Başsavcı Kanadoğlu'nun AKP'nin kapatılması ve Tayyip Erdoğan'ın Genel Başkanlık'tan tedbiren alınması istemiyle açtığı davanın görüşülmesine başlanacak.

Seçime iki gün var.

Her haliyle sıkıntılı bir zamanlama.

Türkiye uzun zamandır siyaset-hukuk ilişkisini "hukukun siyasallaşması" ekseninde tartışıyor.

Cumhurbaşkanı'nın kimi çıkışları, sistemin etkin çevrelerinin, seçim sonuçlarından kaygı duyulduğunun bir yansıması olarak yorumlanıyor. Anayasa Mahkemesi'nin davayı görüşmeye "bugün" başlaması da bu refleks eksenine oturtuluyor.

Dileriz hepsi yanlış çıksın. Dileriz hepsi, sadece bir rastlantı ya da tabii süreç olsun.

Ötesi, her kurumu, daha kötüsü Türkiye'yi yaralıyor.

Bir demokrasi sınavı demek olan seçimleri eline yüzüne bulaştırmış bir Türkiye görüntüsünü kim satın alır?


1 Kasım 2002
Cuma
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED