T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Edebi kamuya bir hatırlatma: Fatma Aliye Hanım aramızda

Geçtiğimiz günlerde Fatma Aliye'nin iki eseri yayınlandı. Ahmet Mithat Efendi ile ortak yazdıkları "Hayal ve Hakikat" Eylül Yayınları arasından, "Udi" ise Selis Kitaplar'dan çıktı. Her iki yayınevi de yayın hayatına henüz atıldılar. Edebi kamu tarafından çoktan unutulmuş Fatma Aliye Hanım'ın iki eserlerini latinize ederek yayınlamaları takdire şayan. Fakat gönül daha itinalı baskılarla karşılaşmak isterdi. Daha önce Doç. Dr. Mübeccel Kızıltan tarafından yayına hazırlanan ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri tarafından basılan Nisvan-ı İslam pek çok talihsizlik ile karşılaşmıştı. Talihsizlikler devam ediyor ve maalesef "Udi" romanının girişindeki yazar ile ilgili bilgiler yanlışlıklarla dolu. İlk yanlışlık ölüm tarihinden başlıyor. Bunun sebebi Fatma Aliye Hanım henüz hayattayken iki defa gazetede hakkında ölüm ilanı yayınlanmış olmasıdır. 1924 yılından sonra yazı hayatından tamamen çekildiği için bazı araştırıcılar bu tarihi yazarın ölüm tarihi olarak kaydetmişlerdir. Kısacık tanıtım yazısındaki ikinci hata "Udi" romanının yayınlanışı ile ilgili. Romanın Halep'de yazıldığı ibaresi yanlış. Çünkü Cevdet Paşa'nın tayini Halep'e çıktığında Fatma Aliye henüz çocuk yaştadır. Üçüncü hata kız kardeşinin adı ile ilgili. Ahmet Cevdet Paşa'nın ikinci kızının adı Emine Seniye değil Emine Semiyye'dir. Emine Semiyye Hanım tıbkı kendisi gibi İttihad Terakki adına çalışmış Emine Seniye Hanım ile zaman zaman karıştırılıyor. İsimleri bir harf ile ayrılan bu iki hanımın yakın arkadaş olması ve aynı muhitlerde bulunmuş olmaları karışıklığı daha da arttırıyor.

Fatma Aliye Hanım ile ilk tanışmamı Emel Aşa'nın doktora tezine borçluyum. Dilerim bu tez en kısa zamanda yayınlanır. Ayrıca bundan sonra Fatma Aliye Hanım'ın kitaplarını yayınlayacak olanların bir uzman olarak Dr. Emel Aşa'ya müracaat etmelerini öneriyorum.

1862 yılında; devrinin büyük devlet adamı ve Mecelle'nin yazarı Ahmet Cevdet Paşa'nın ve Adviye Hanım'ın ilk kız evlatları olarak dünyaya gelir Fatma Aliye.

İlim meclislerine olan düşkünlüğü daha çocuk yaşlarda başladığı için çocukluğu haremden ziyade selamlıkta geçer. Erken konuşup erken yürüyen Fatma Aliye beş yaşındayken Kur'an-ı Kerim'i hatmeder. Mızraklı ilmihal ve mevlid okuyacak duruma gelir. Yedi yaşında Battal Gazi, Kan Kalesi, Muhayyelat-ı Aziz Efendi'yi okur.

On yaşında Fransızca öğrenmek bir tutku haline gelir. Piyano dersi vermek için eve gelen Fransız hanımdan gizli gizli Fransızca öğrenmeye başlar. Evin arka bahçesinde adeta herkesten saklanmış olarak Fransızca kitaplar okurken bir gün babası tarafından yakalanır. Fatma Aliye Hanım'ın korktuğu başına gelmez, Ahmet Cevdet Paşa, kızının Fransızca'sını hayretle takip ederek hoca tutulmasına karar verir. Anne Adviye Hanım, kızının dil öğrenmesine "dinini değiştirir" endişesiyle karşı çıksa da Fatma Aliye Hanım'a Fransızca hocaları tutulur.

Sonradan Müslüman olmuş ve Hakkı Efendi adını almış olan Mösyö Faber ile bir İngiliz hanımdan olma Matmazel Alpha ile tanışmasına kadar Fatma Aliye Hanım'ın kendisine kifayet etmeyen Fransızca hocaları olur. Matmazel Alpha ile sadece bir hocaya değil aynı zamanda her şeyi paylaşabileceği bir arkadaşa da sahip olur. Matmazel 25, Fatma Aliye 14 yaşındadır, fakat aralarındaki yaş farkı arkadaşlıklarına engel değildir.

1880 yılında Abdülhamit'in kol ağası Faik Bey ile evlenen Fatma Aliye Hanım'ın bu evlilikten dört kızı dünyaya gelir. Faik Bey soyadı kanundan sonra Topuz soyadını almış olup, adı Beyoğlu'nda bir sokağa verilmiştir.

Cumhuriyet döneminde Nihat Sami Banarlı'nın dışında hiçbir edebiyat tarihinde adı geçmeyen Fatma Aliye Hanım, döneminde son derece saygın bir isimdir. George Ohnet'in Volonte adlı eserini çevirip Meram adıyla yayınladığında mütercim olarak "bir kadın" imzasını kullanır. Osmanlı edebi kamusu birbirine girer. Bir kadının bu kadar mükemmel bir şekilde çeviri yapmış olması herkesi şaşırtır.

İlk romanını 1892'de, evliliğinin on ikinci yılında yayınlar Fatma Aliye Hanım. Yazmak için beklemesi gerekmiştir çünkü. Faik Bey'in evliliklerinin ilk yıllarında değil roman yazan bir kadına, roman okuyan bir kadına bile tahammülü yoktur.

Evliliklerinin yedinci yılında Faik Bey görevli olarak tek başına Konya'ya gider. Konya'dan döndüğünde roman okumaya ve yazmaya karşı daha anlayışlı bir kimlik sergiler.

Hayranı olduğu Ahmet Mithat Efendi'nin romanlarındaki gibi Fatma Aliye Hanım da kocası tarafından yetiştirileceği bir evlilik ortamı hayal etmiş olsa da bu hayaline kavuşamaz. İyi bir asker olan Faik Bey edebiyat ve felsefeye uzak bir zattır. Volonte'den yapacağı tercüme için kocasının rızasını alan Fatma Aliye bu tutumuyla feministlerin ilk kadın yazar kategorisini zorlayan bir kimlik gösteriyor. Cumhuriyet edebi kamusu tarafından unutulmuş olmasına sebep olarak, "Cevdet Paşa ve Zamanı" adlı kitabıyle resmi tarih tezlerine muhalefet etmesinin yanı sıra, ideal kadın kurgusunu bozan bir unsur olarak "asi kadın" imajını taşımaması da gösterilebilir. Devrin Şeyhülislamı ile çok eşlilik üzerine tartışan bir kadın nasıl oluyor da roman tercüme etmek ve yazmak için kocasının iznini beklemiş oluyordu? O dönemde yayın yapabilmek için kocasının iznini almak şarttır. Fakat Fatma Aliye Hanım'ı beklemeye iten sebeb zevahirdeki izinden ziyade, kocasının rızasını hakikaten kazanmaya yönelik olarak sabretmeyi tercih etmiş olmasıdır. Sabrının neticesini zaman içinde almış olmalı ki, nitekim üçüncü kızı Nimet Hanım'dan dünyaya gelmiş olan, ve halen tiyatro sanatçısı olarak hayatını sürdürmekte olan torunu Suna Selen hanımefendi, kendisiyle yaptığımız özel sohbette Faik Bey'in gecenin bir yarısı kalkarak hâlâ çalışmakta olan Fatma Aliye Hanım'a kahve yaptığından bahsetti.

Bugünden bakanlar Fatma Aliye Hanım'ın dindar kimliğini gözardı etmek istiyor. Halbuki çağdaşı olan batılı kadın yazarların pek çoğunda rastlanan bir özellik onun da baş meselesi idi. Kadınların kamusal alanda iffetli, meslek sahibi bireyler olarak yer almaları; bu kimliklerini iyi anne ve iyi eş rolleriyle çatışmaya girmeden gerçekleştirmek en büyük idealleri idi. Bu konuda Fatma Aliye'ye en yakın örnek babası, erkek kardeşleri ve eşi rahip olan Harriet Becker Stowe. Lincoln tarafından büyük savaşı çıkartan küçük kadın olarak adlandırılan Tom Amca'nın Kulübesi'nin yazarının dünyası iyi bir Hrıstiyan kadın olarak, iyi bir Müslüman olan Fatma Aliye'ye ne kadar yakındır! İkisinin de baş meseleleri dünyayı, ahireti kaybetmeden yaşanılır bir yer kılmaktır.

Fatma Aliye Hanım'ın kaderi tıpkı gözlerini açmış olduğu imparatorluğun kaderi gibidir. Çok genç yaşlarda edebi kamuda kendisine saygın bir yer edinmiş, yaptığı hizmetlerden dolayı Abdülhamid tarafından onurlandırılmış, 1893 yılında Şikago'daki kadın kütüphanesi tarafından sergiye davet edilecek kadar dünya çapında bir şöhrete sahip olmuş; aynı davet 1900 yılında bu defa Paris için tekrarlanmış olduğu halde; Cumhuriyetle birlikte yavaş yavaş unutulmuştur. Duygularının, düşüncelerinin Kabe'si olan harfler ona bir şeyler söylemeye devam ederken, başkalarına hiçbir şey söylemez olduğunda kabuğuna çekilmiştir. Kendini bir defa da latin harflerin gövdesi üzerinden görünür kıl(a)mayan bütün Osmanlı yazarları gibi unutulmuştur.

Udi'nin ilk yayınlanış tarihi 1899. Şimdi üzerinden tam 103 sene geçtikten sonra edebi kamunun latin harflerinin gövdesinden bu romana ne kadar ulaşacağını, bu romanı ne kadar göreceğini gerçekten çok merak ediyorum.

Not: Yayınevi ikinci baskısını yaparken sadeleştirilmiş baskının yanı sıra üslubuna dokunmadan tıpkı basımı da kitaba alırsa çok önemli bir iş yapmış olur.


1 Kasım 2002
Cuma
 
FATMA K. BARBAROSOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED