T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Anayasa Mahkemesi

Anayasa Mahkemesi, bugün, Tayyip Erdoğan'ın Genel Başkanlığı'na tedbir konulup konulmaması hususunu görüşecek.

Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Haşim Kılıç, toplantının, seçim sonrasına sarkabileceği işaretini verirken, Başkan Mustafa Bumin'in, mahkeme heyetini cuma günü çağırması, kararın, Erdoğan'ın aleyhinde çıkabileceği ihtimalini gündeme getirdi.

Öyle ya... Bu ne acele! Seçim sonrası beklenemez miydi? İster lehte, ister aleyhte çıksın. Bu kararın seçimi etkileyeceği çok açık. Bir yandan Yüksek Seçim Kurulu, tarafsızlık bozulur endişesiyle, basın-yayına bir nevi "sansür" uyguluyor; bir yandan ise Cumhurbaşkanı, yanlış anlamaya sebebiyet verecek sivri bir çıkış yapıyor; ardından Tayyip Erdoğan'ın Genel Başkanlığı tartışmaya açılıyor. Nerede kaldı seçim dönemindeki tarafsızlık çabası?

Genel Başkanlığa tedbir

Bu arada, raportörün raporunun, AK Parti Genel Başkanı'nın lehinde olduğu anlaşıldı. Bu da müsbet bir gelişme.

Raportör, Tayyip Erdoğan'ın, milletvekili olmasına Yüksek Seçim Kurulu'nun izin vermediğini, bu yüzden başbakan da olamayacağını hatırlatarak, "Gecikirse sakınca doğuracak bir durum yoktur; dolayısıyla Genel Başkanlığın askıya alınması, tedbiren durdurulması, aciliyet arz etmemektedir" demiştir.

Zaten, Anayasa Mahkemesi'nin 9 Ocak 2002 tarihli kararında "Tayyip Erdoğan'ın Genel Başkanlık görev ve yetkilerini kullanmasının, tedbiren önlenmesine gerek olmadığı" kabul edilmiştir. Mahkeme, söz konusu kararında, Tayyip Erdoğan'ın sadece kurucu üyelikten ayrılmasını istemiş, bu hususun yerine getirilmesi için de 6 ay süre vermiştir.

Erdoğan da, 6 aylık sürenin bitiminde, kurucu üyelikten ayrılmıştır. Anayasa Mahkemesi, Erdoğan'ın Genel Başkanlık görev ve yetkilerini kullanmasının tedbiren önlenmesi istemini 9 Ocak 2002'de red ettiğine göre, bugün aynı konuda farklı bir karar verebilir mi?

Vermemesi lâzım. Ama burası Türkiye!

Uyum Yasası

Yüksek Mahkeme, 312'nci maddede yapılan değişikliği de gözönüne almalı.

Anayasa Mahkemesi Ocak 2002'de, "Tayyip Erdoğan milletvekili seçilme yeterliliğine sahip değildir; çünkü 312'nci maddeden mahkûm olmuştur", demişti. O tarihte, henüz 312'nci maddenin suç unsurları değişmemiş ve Erdoğan'ın fiili, suç olmaktan çıkmamıştı.

Siyasi Partiler Yasası'nın 11'inci maddesi, 312'nci maddenin değişiklikten önceki metnini aynen tekrarlıyor: "Kamu düzeni açısından tehlike yaratacak biçimde" ibaresi, Siyasi Partiler Kanunu'na dahil edilemedi; çünkü uyum sağlayacak düzenlemeler yasalaşmadı.

Anayasa Mahkemesi, 9 Ocak 2002'de, Tayyip Erdoğan hakkındaki kararını verdikten 1 ay sonra, (Şubat ayında), 312'nci madde değişti. Ama Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesi, 19 Nisan'da yayınlanmasına rağmen, bu gerekçe, 9 Ocak'ta verilen karara bağlı kalınarak yazıldı.

Oysa bugün, Anayasa Mahkemesi, 312'nci maddede yapılan değişikliği pekâlâ göz önüne alabilir.

Almasa dahi, Tayyip Erdoğan'ın genel başkanlığına gene de tedbir koymamalıdır. Çünkü ortada ocak ayındaki kararından vazgeçmesi için bir sebep bulunmamaktadır.

"Bugün ne gibi bir aciliyet belirdi de, tedbir koyuyorsunuz?" sorusuna muhatap olabilir.

"Efendim üyelik düştü. Üye olmayan Genel Başkan olamaz."

Bu muhakeme kabul görse bile, normal karar sürecini işletmek, tedbir koymak suretiyle yeni bir tartışma başlatmamak, Türkiye'nin menfaatinedir. Tabii bu şekilde Anayasa Mahkemesi'nin itibarının zedelenmesi de önlenecektir.

Tedbirler Kanunu

İtibardan söz edince bir ibret vesikasını okurlarımın dikkatine sunmak isterim.

1962 yılında "Anayasa Nizamını, Milli Güvenlik ve Huzuru Bozan Fiiller Hakkında Kanun Teklifi" kabul edildi. Tedbirler Kanunu diye anılan bu kanunda, 'a) Anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu kaybettiği Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de tesbit edilen Demokrat Parti iktidarına karşı direnme hakkını kullanarak Türk milletinin gerçekleştirdiği 27 Mayıs 1960 Devrimi'ni, yazı, haber, resim veya karikatürle haksız veya gayrimeşru gösterenlerin veya üstü kapalı bile olsa, mâtufiyeti belli olacak şekilde böyle göstermeğe çalışanların, b) 27 Mayıs 1960 Devrimi'ni zedeleyecek şekilde, Yüksek Adalet Divanı'nca verilmiş kararları kötüleyenlerin veya üstü kapalı bile olsa, mâtufiyeti belli olacak şekilde kötülemeye çalışanların, mahkûm edilenleri övenlerin, c) Sözü geçen mahkûmlara atfen, 27 Mayıs Devrimi'ni zedeleyici mahiyette beyanat verenlerin veyahut basın yoluyla yayanların, d) 27 Mayıs Devrimi'ni yersiz haksız veya gayrımeşru gösterecek surette, Demokrat Parti iktidarını övenlerin veya müdafaa edenlerin, e) Mensup oldukları partinin feshedilmiş Demokrat Parti'nin devamı olduğunu ileri sürenlerin...' bir yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezasına çarptırılacağı belirtiliyordu.

Köprülü'nün durumu

Yeni Demokrat Parti Genel Başkanı Fuat Köprülü, "Siyasi kanaâtinden dolayı, kimseye ceza verilemeyeceğine göre af ancak bir haksızlığın tamiri olacaktır" demişti. Bu cümleden ötürü, Tedbirler Kanunu'na muhalefetten, Ankara 1. Ağır Ceza'da Köprülü aleyhine dava açıldı. Mahkeme, kanunu, Anayasa'ya aykırılık açısından, Anayasa Mahkemesi'ne götürdü. Anayasa Mahkemesi, Anayasa'ya aykırı bir durum olmadığını, söz konusu hükümlerin, düşünce hürriyetine ters düşmediğini karara bağladı. Mahkemenin gerekçesi, hukuktan ziyade 27 Mayıs darbesini destekler mahiyetteydi:

"27 Mayıs Devrimi, Anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu kaybeden bir iktidara karşı yapılmış ve bu husus Anayasa'nın başlangıç bölümünde yer almıştır. Yüksek Adalet Divanı kararlarının kötülenmesi veyahut mahkûm edilen şahısların övülmesi, sonuç olarak 27 Mayıs Devrimi'nin meşruluğunu ve haklılığını inkâra yol açar. Bu devrimi, yani Türk milletinin meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnmesini, gayrımeşru ve yersiz göstermek, vatandaşları birbiri aleyhine tahrik ederek onlar arasında kin ve düşmanlık yaratan bir davranış teşkil etmektedir. Böyle bir davranışa cevaz verilmesi, millî huzurun ihlâline yol açar ve Anayasa'nın dayandığı temel ilkeleri tahrip etme sonucunu doğurur."

Yukarıdaki gerekçeyle Anayasa Mahkemesi, Tedbirler Kanunu'nu Anayasa'ya aykırı bulmadığını söylüyordu.

Darbeyi meşru ilân eden bir Anayasa Mahkemesi, herhalde dünyada nadir rastlanan bir örnektir. Tabiî, o günden bugüne köprülerin altından çok sular aktı. Ama o gün de, Anayasa Mahkemesi, kanun, hatta, -başlangıç bölümüne atıf yaparak- Anayasa çerçevesinde karar verdiğini belirtiyordu.

Aradan geçen bu uzun zaman diliminde, yargı camiasının, hukukun yüksek ilkelerini egemen kılacak farklı bir zihniyeti benimsemiş olacağını umuyoruz.

Süleymancılar

Herkes o kadar Tayyip Erdoğan ile ilgili ki, başka partilerin yasaları açıkça çiğneyen tavırları görmezden geliniyor.

Dinin, siyasi amaçla istismarı yasak. Buna rağmen, Kemal Kaçar'ın vefatından sonra işbaşına gelen Ahmet Denizolgun'un ilgi çekici bir eylem içinde bulunduğunu duyduk. Denizolgun, ANAP'ın Antalya Milletvekili adayı. Ama faaliyeti Antalya ile sınırlı değil. Mesut Yılmaz'ın Türkiye çapında yaptığı mitinglere, Süleymancı camianın fertlerini taşıyarak meydanların dolmasına katkı sağlıyor. Ayrıca, cemaat üyelerine (yurtlarda kalan talebeler ve yakınlarına), örneğini benim de gördüğüm matbu kâğıtlar dağıtılıyor. Herkesten 5 ilâ 20 isim tesbit edip, adres ve telefonlarıyla birlikte Denizolgun'un ekibine ulaştırması isteniyor. Sonradan, verilen telefonlar aranarak, isimlerin gerçek olup olmadığı araştırılıyor. Savcılık tahkikat yapsa, her yurtta, o matbu kâğıtlara da rastlıyabilir, şikâyetleri de dinleyebilir.

Süleymancılar'ın yurtlarında yaklaşık 200 bin talebe var. Yakınlarıyla birlikte ortaya kalabalık bir kitle çıkıyor. Avrupa Birliği taraftarlığı ile oy toplamaya çalışan Yılmaz, acaba noksanını böyle bir katkıyla mı tamamlama gayretinde?

Ama "baskı karşısında hile mübahtır" diye düşünen Süleymancılar'ın, oylarını, topyekûn ANAP'a kanalize etmeyeceği, göstermelik destekle iktifa edecekleri belirtiliyor.

Mehmet Dülger

Söz Antalya'dan açılmışken, bu vilayetin AK Parti birinci sıra adayı Mehmet Dülger'den de söz etmek isterim.

Şu işe bakın, ANAP'ın liste başı Süleymancılar'ın lideri Denizolgun. AK Parti ise, merkez sağa emeği geçmiş olan Dülger gibi, demokrat bir şahsı tercih etmiş.

Dülger'i bu dönem nihayet Parlamento'da göreceğiz. Ahmet Denizolgun'un kaderi ise barajın aşılmasına bağlı.

"Laik Cumhuriyet", Tayyip Erdoğan'ın peşine düştü. Oysa, Süleymancılar'ın başkanının, cemaat üzerinde baskı kurarak oyları yönlendirmeye çalışması, Anayasa'nın 24'üncü maddesine açıkça aykırı: "Kimse, siyasi ve kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla, her ne suretle olursa olsun dinî veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez." (Anayasa Madde 24)

Süleyman Tunahan'ın bile seçim kampanyasına âlet edildiğini duyuyoruz. İnsanların rüyasına girip veyahut yanıbaşlarında belirip "Oyunuzu torunum Ahmet için kullanın" telkininde bulunduğu iddia ediliyor. " Laik Cumhuriyet, birazda bu tarafa bak!"


1 Kasım 2002
Cuma
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED