AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Alaeddin'in şiirinde doğanın kaynağı

Alaeddin'in şiirindeki doğa unsurları müstakil bir incelemeye konu olabilecek denli zengin öğelerle dolu. İstisnasız bütün şiirlerindeki benzetmeler, imgeler, simgeler bir doğa öğesine atıfta bulunuyor. Yeni çıkan Bütün Şiirler (Hece Y. Ank. 2003) kitabındaki ilk şiirinden başlayarak bu belirlemenin örneklerini kolayca verebilirim. "Rüzgâr saçlı bebem" (Habersiz), "Deniz ta ayaklarımızın dibine gelir/Bir baskın verir gibi sessizce gelir" (Ayak Sesleri), "Narin ırmaklar süzülür üstünden/Ölüleri soluyan toprağın" (Narin Irmaklar), "Ey şimdi kekik kokan kırmızı topraklardan/Geyikler gibi akan" (a.ş), "Bu gece devine devine/ kalbimden geçen nehir" (Sır), "Geçtin atılmış bir sigara ölüsü gibi yalnız kentten/bir ırmağın kollarında sıktığı/safralanmış gök altında/yıldız indiren yağmurda/geceyi bir süt gibi içmiş olarak/ve yangın yaprakları halinde." (Ağrı).

Örnekleri, kitabın başından itibaren atlamadan göz attığım birkaç şiirden derledim. Kitap sonuna kadar izlense benzer örnekleri bol bol yakalayabiliriz. Bu, Alaeddin'in doğa karşısındaki tutumunun şiirine yansımış halidir. O, çocukluğundan bu yana, benim gibi olmadı. Benim, doğaya her daim mesafeli duruşuma karşılık, o, doğayı hep sevdi ve yaşadı. Ben, hiçbir zaman ağaca tırmanmaktan hazzetmedim. O ise ağaca tırmanırdı. Tırmandığı ağacın dalından kendini yere atardı. Çocukluğumuzun altın çağının geçtiği Malatya'da Kayalık Deresi'nde yüzmeyi öğrenmeye başladığımız sırada, daha doğru dürüst yüzmeyi bilmezken, o, yüksekçe bir kayanın tepesinden, öteki çocuklarla birlikte, suya balıklama atlardı. Bense suya hiç balıklama atlamadım; suya, derenin bir kenarından yavaşça süzülerek girerdim (halen öyledir). O, öteki bütün oyunlarda da, gözünü daldan budaktan esirgemeden oynardı. Bense hep ihtiyatlı oynardım, yanlış bir hareketimle başkasına zarar vereceğim endişesiyle hareket ederdim. Zaman zaman kavga ederdik. Ben, canım acımadan ona vurmaya kıyamazdım, ama o sakınmazdı. O, daha çok hercai meşrepti, bense sebatkârdım. O, birlikte okuduğumuz kitapları bir solukta bitirirdi, bense yavaş yavaş ve sindire sindire okumak isterdim. Bu yüzden de, kitabın bir sayfası benim dizimde, öteki sayfası onun dizinde olarak ve sırtımızı duvara yaslamış halde olan okumalarımızda, o, çabucak okuyup bitirdiği için, beni acele etmeye zorlardı. O güreşti, bir ara boksa merak sardı. Bense koşmayı sevdim. Bir ara yüksek atlamaya heveslendim, fakat sıçrayacağım yükseklik beni ürküttü (o yükselişin bir de düşüşü vardı ve biz bu sporları minderde değil, kuru toprakta gerçekleştiriyorduk). Ceketini, paltosunu oyun alanında unuttuğu olurdu ve bundan beni sorumlu tutardı. Cep harçlığını kaşla göz arasında harcayıp bitirir ve daha sonra benim harçlığımı paylaşırdı. Kitabını, defterini ikiye katlayıp cebine sokabilirdi; bu, benim asla tevessül etmediğim bir kitap kullanma biçimidir. Ben kitabın kaldığım yerine bir ayraç koyardım; o, kaldığı yerin sayfasını büküp kitabı kapatırdı. Hayata erken atıldı, daha lise sondayken vekil öğretmenlikle memurluk serüvenini başlattı. O, daha şiirin ne olduğu üzerine bir fikri yokkenden başlayarak şiirler yazıyordu. Bense bu konularda az çok bir fikir sahibi olduktan sonra yazmaya teşebbüs ettim. O, çabucak arkadaşlıklar peyda ederdi. Benimse arkadaşlıklarım ağır ağır ilerler, fakat köklü olurdu. Bu yüzden de onun arkadaş çevresi genişti, benimki daha kısıtlı ve mütevazı idi. O, pikniğe gider, dağa bayıra çıkar, arkadaşlarıyla çadırda kalır, rutubetten, toprağın ıslaklığından çekinmeden oraya sırt üstü uzanır, toprakta takla atar, kendisiyle boğuşması için yanındaki arkadaşını dirsekleyip kışkırtırdı; bense böyle şeylere hiç yanaşmazdım. Ayakkabısını çabucak eskitirdi, çünkü önüne gelen taşı top sanır, taşlara vura vura yoluna devam ederdi. Bense, illâ da taşa vurmam gerekse bile, vurmaz, ayakkabımın ucuyla iteklemeyi tercih ederdim. Bu yüzden o futbol oynardı, bense futboldan hep nefret ettim. Eve kavga etmiş olarak döndüğü çoktur. Üstü başı kan revan içinde, ceketi pantolonu yırtılmış gelirdi. Bir defasında, bir arkadaşı sokakta bulduğu paslı bıçağı sırtına saplamış, tetanos olmuştu, ölümden döndü. Ben, gammazlık olmasın diye durumu eve bildirmemiştim. O tarihte oniki yaşındaydık, tabiî ki, durumun vahametini bilmiyordum. Neyse ki, ablamın uyanıklığıyla anneme haber verildi ve biraz gecikerek de olsa hastaneye vaktinde yetiştirildi.

Alaeddin'in doğayla ilişkisine dair daha pek çok anekdotlar sıralanabilir. Ama burada, ben, onun şiirindeki doğa öğelerinin kaynağına kendimce bir değinmek istedim. Şiirindeki zengin doğa öğesi, sanıyorum, bir ölçüde, onun hayatı yaşayış ve hayata bakış tarzından da ileri geliyor olmalıdır.


10 Nisan 2003
Perşembe
 
RASİM ÖZDENÖREN


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED