AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
YÖK üzerine farklı tezler (1)

AB yoluna girdik ya, gün geçmiyor ki bir kurumumuzu "masaya yatırmayalım"! (Bu ifadeyi özellikle kullanıyorum, çünkü biliyorsunuz uzun zamandır bizde âdet artık böyle; her konu ve kurumu tartışmak için illâki "masaya yatıracağız"!) Kurumlarımızı enine boyuna tartışma konusu yapmak tabii ki güzel bir iş. Fakat acaba, bu işi ne derece ciddi, hazırlıklı, (ve hadi pek moda bir sözcükle) "sahici" yapıyoruz. Ben kendi payıma bu soruyu olumlu cevaplayamayacağım. Bu işi (tartışma) gerektiği gibi yapamıyoruz, çünkü zaten bu işi gerektiği gibi yapabilsek, tartıştığımız kurumlar bu derece tartışmaya açık olmazdı... (Bu son cümle "totoloji" intibaını veriyorsa da, inanın değil!)

İsterseniz bir örnekten hareket edelim: Mesela yakın zamanda RTÜK ya da TRT gibi kurumları tartışır gibi yaptık. Ama dikkat edin, bu tartışmalarda pek çok şikayet dile getirildiği halde, bu kurumlarla ilgili yasa ve yönetmeliklerde bu kurumların "amacının" nasıl tarif edildiğine değinen pek çıkmadı. Çok tuhaf bir "tartışma" yöntemi değil mi? Hemen her şey konuşuluyor, ama sıra söz konusu kurumların yasa ve yönetmeliklerde tarif edilmiş "amaçlarına" gelince, kimseden ses çıkmıyor... Oysa "sahici" bir tartışmada bu yöntemin tam tersinin uygulanması gerekmez mi? Herşeyden önce tartışılan kurumların "amaçları" neymiş diye bakılmaz mı?

Bir başka örnek daha arayalım ve son günlerde gündemden inmeyen YÖK tartışmasına gelelim. Dikkat ederseniz yine aynı yöntem; kim kimi seçecek, üniversiteyi üniversite mi, yoksa hükümet mi yönetecek; "özerklik" nasıl sağlanacak, Cumhurbaşkanı'nın yetkileri nasıl budanacak (...) gibi pek çok konuyu evirip çevirip tartışma konusu yapmamıza rağmen, bugüne kadar hiç kimse "Yahu herşey iyi güzel de, acaba ilgili yasa ve yönetmeliklerde üniversitenin amacı nasıl tarif ediliyor acaba?" sorusuna cevap aramayı akıl etmedi.

Tabii ki yine yanlış yöntem. Eğer YÖK tartışması açılacaksa, herşeyden önce "devlet"in üniversiteden ne beklediğinin sorgulanmasıyla işe başlanmaz mı? Hayır! Hangi cenahtan olursa olsunlar tartışmaya katılanların bu temel soruyla ilgilendikleri yok... İllâki o bitmez tükenmez meseleler: Kim kimi seçecek, seçilenler nasıl yerinden edilecek, rektör seçimlerine öğrenciler de katılsın mı, eski rektörler ne olacak, vesaire.... Peki diyelim ki bir yolunu bulup idari, mali ve akademik "özerlikliği" sağladık; ya sonrası? Bu "özerk" üniversitenin, bu özerk yükseköğretimin "amacı" ne olacak? Yoksa bütün bu "özerk" yapı, her zamanki gibi yine halen yürürlükte olan Yüksek Öğretim Kanunu'nun 4. maddesinin "a" fıkrasında yer alan 7 bendin tarif ettiği "amaca" mı yönelecek?

İşte nihayet YÖK tartışmasının merkezinde olması gereken meseleye gelmiş bulunuyoruz....YÖK tartışmasının (eğer ciddiyse) herşeyden önce cevap araması gereken soru budur. Yani herşeyden önce ülkenin "üniversite" hakkında ne düşündüğünü, nasıl bir felsefe geliştirdiğinin irdelenmesi meselesi... Eğer "tartışma" buradan başlamaz ise, rahatlıkla söyleyibiliriz ki, bu da birçok benzeri gibi "bidon" bir tartışmadır....

Geçen gün YÖK'e dair yayınladığım bir yazıya ilişkin olarak İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi eski Dekanı Prof. Dr. Ahmet Yüksel Özemre'den bir kısa mektup aldım. Özemre bu nazik mektubuna bir de yazı iliştirmişti. Söz konusu yazı, bir önceki Milli Eğitim Bakanı Erkan Mumcu'ya hitaben bir "açık mektup" tarzında kaleme alınmıştı. Ben atlamışım, yazı bir dergide de yayınlanmış. Özemre'nin ülkenin "üniversite" yapısını gözden geçiren bu yazısı çok önemli tespitlerle dolu. Tabii herşeyden önce de, yazımızın başından beri söz ettiğimiz "amaç" meselesine ilişkin önemli tespitler. Özemre'nin yazısında pek çok bölümü "Evet, aynen böyle!" diyerek okudum. Ve şimdi de, köşemizin el verdiği ölçüde bu önemli tespitleri sizlere aktarmak istiyorum. "Üniversitelerin gayesi nedir?" başlıklı bu yazı, üniversitelerimizdeki "deontolojik, etik ve ilmi zihniyet çöküntülerinin sebebleri arasında ilk göze çarpanlar"ı şöyle sınıflamış:

1- "Üniversitelerimiz istikrarlı bir statüye kavuşturulmalıdır." 2- "Üniversitelerimizde 'İlim Ahlakı' ölümcül yaralar almıştır." 3- "Türkiye'de Üniversite Evrensel Hedefi'nden uzaklaştırılmıştır." 4- "Üniversitelerimiz Şeref Pâye'lerini isâbetsiz ve keyfi dağıtmalarıyla da saygınlıklarını yitirmişlerdir." (Tüccarlara, şarkıcılara, gazete sahiplerine, gazetecilere, tiyatroculara, siyasilere, emekli askerlere, cumhurbaşkanlarına ve (Çavusesku misalinde olduğu gibi) diktatörlere. Bol keseden dağıtılan "Doctoris Honoris Causa" pâyeleri!) 5- "Türkiye kendi bilimsel ve teknolojik potansiyelini gündemde tutacak, bu konuyu her yönüyle işleyecek, konunun önemini kamuoyuna açıklayacak yeteri kadar düşünür ve filozoflardan yoksundur."

Söylediğim gibi, Özemre'nin yazısında o kadar güzel tespitler var ki, birçoğunu, bu kısa köşe yazısında atlamak zorunda olmak gerçekten üzücü... Dolayısıyla bir seçim yapmak gerektiğinden, ben yarınki yazıda sadece, Özemre'nin yazısında altını çizdiği "3. sebep"i etraflıca aktarmaya çalışacağım. Ama izninizle, bu yazıdan "3. sebep" dışında yer alan şu kısa bölümü de aktarmadan yapamayacağım. Özemre'nin ülkedeki "tüm üniversite sisteminin" halihazır durumuna ilişkin tespiti şöyle : "1- Emir alma, 2- Aşırı merkeziyetçilik, 3- Yetkinin kötüye kullanılmasına, ve 4- yalnızca üniversiter deontolojiye ve ahlâka değil, düpedüz ahlâka aykırı şahsi tasarruflara müsait hale getirilmiştir."

Kısmetse yarın devam edeceğiz....


22 Temmuz 2003
Salı
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED