T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ak olmak, yeni olmak

AK PARTİ'nin kuruluşuyla Türk siyasetinde yeni bir sayfa daha açıldı. Partinin kuruluşuyla birlikte umutlarını tazeleyenlerden, kronik kuşkularını bileyenlere, eleştirenlerden temkinli bekleyişi tercih edenlere kadar geniş bir kitlenin ilgisi bu yeni siyasi harekete odaklandığında kuşku yok. Her şeyden önce ilginin temelinde, Türk siyasetinin en önemli aktörlerinden; hele hele son dönemin temel aktörü bir siyasi geleneğin içindeki tartışmada doğrudan taraf olması yatıyor. Ve kamuoyunda bu kadar geniş kitlenin ilgi odağı haline gelmesi, şu ana kadar, Türk siyasetinin son 30 yılında en belirleyici aktör olan taraf içindeki konumundan kaynaklanıyor. Nitekim AK Parti'nin kuruluşunu heyecanla karşılayanlardan sorgulayıcı tutumla ilgilenenlere kadar farklı çevrelerin verdikleri tepkiler bile, Ak Parti'nin, bu geleneğin neresinde durduğu ya da bu siyasi gelenekten ne kadar farklılaşmış olduğu üzerinde yoğunlaşmış olması tesadüfi değildir.

Bu siyasi mirasın ağırlığı o kadar büyük ki hem Ak Parti kurucularının geliştirdiği dil, verdikleri tepki ve mesajlar açısından hem de hem dışardan izleyen siyasi gözlemcilerin, yorumcuların eleştiri ve desteklerindeki kalkış noktaları bakımından; bu siyasi geleneğin, söylem, siyaset ve ideolojik duruşunu merkeze almaktan kendilerini kurtaramamaktadır. Yeniliğin de sürekliliğin de bir önceki geleneğe kıyasla, onu referans alarak ölçüldüğü bir manzara arz ediyor. Ak Parti'nin programında öne çıkardığı vurgulara dikkatli bakanlar bunların büyük ölçüde bir "tepki" psikolojisini yansıttığını görebilirler. Liderlik anlayışından, parti organizasyonuna, laiklik, AB ilişkisi gibi konularda öne çıkardıkları "vurgu"nun en azından psikolojik arkaplanında bu siyasi mirasın izlerini, siyaset kültürünün kotlarını yakalamak mümkün. Ne olunduğundan çok ne olunmadığı endişesinin, şimdilik, baskın bir unsur olarak değişik biçimde karşımıza çıkıyor ve liderli kadro açısından aşılması gereken bir handikap oluşturuyor.

Partinin programı ve kurucu listesi bazı çevreleri rahatlatırken bazılarının da beklentileri açısından sükutu hayale kapılmalarına neden olmadı değil. Aynı anda iki farklı tepki bile Ak Parti'nin devraldığı ya da devralmak istemediği ağırlığın boyutunu gösteriyor. Bu ağırlığın partiyi ne ölçüde etkileyeceği netleşmeden muhteva olarak yeni olanla ve şekil olarak yeni olanı ayırt etmenin mümkünü yok.

Ancak parti kurucuları açısından en büyük açmaz çıkışlarını temellendikleri iddia ve söylemle kuruluş aşamasında vitrinlenen görüntü arasındaki açıklıktan kaynaklanıyor. Bu açık, kısaca şöyle özetlenebilir: hareketin merkez sağ bir yapıya oturtulacağı, muhafazakar sağı toparlayacak bir siyasi oluşumu hedeflendiği ve bunun gereklerine göre siyasi oluşumun yapılandırılmak istendiği vurgusu farklı beklentileri doğurmuştu. Tam bu noktada, kurucular listesiyle verdiği görüntü, Fazilet Partisi'nin kendine çeki düzen vermiş biçimi olmak gibi bir çağrışım canlandırdı. Bu çağrışımdır ki, merkeze ayarlı bir siyasi yapı beklentisi içinde olanların beklentilerini karşılamaktan uzak olduğu bir siyasi çizgi görüntüsü sergiledi. Bu merkez beklentiler için bir hayal kırıklığı idi, şimdilik. Diğer taraftan, kurucu-sözcülerinin tüm iddialarına rağmen, yenilikçi hareketi bir şekliyle gelenekle ilişkilendirmek isteyen sosyolojik taban açısından "rahatlatıcı" bir durumdu. Hem kuşku hem itminan duygusunu aynı anda beslemek, bu iki farklı beklentiyi aynı anda karşılamak her zaman mümkün değil. Ak Parti istese de kendi siyasi tabanından kopamayacağını, bu siyasi temelden en azından sosyolojik olarak kopması durumunda boşlukta kalacağını fark etmiş olmalıdır.

Bu durum, yeni hareketin de tüm telkinlerin aksine program ve siyasetin belirlenmesinde hassasiyetler, siyasi anlayış bakımından hangi sosyolojik temellere dayandırılması gerektiği hakkında fikir veriyor. Çevreye öbeklenmiş akıl hocalığı rolüne çok hevesli tiplerin telkinlerinin aksine, beslendiği sosyolojik tabanı dönüştürmek değil o temelin duyarlılıklarını yeni bir siyasi dille taşıyabilmek maharetini gösterebildikleri oranda başarılı olacakları ortada. Kurucu iradenin önündeki en büyük tehlike bu kesin tercihi yapmakta tereddüt gösterip herkesi memnun etmek isterken siyasetsizleşme, içerik boşalması oyununa gelmeleridir. Merkezin partisi olmakla Türkiye'nin partisi olmak arasındaki ince ayrım bu noktada ortaya çıkıyor. Türk siyasetinde yaşanan olağanüstü sıkıntı ve depolitizasyonu aşmanın yolu onun sınırlarına çekilmek, dar alana sıkışarak kolaycılığı seçmek değil muhalif olmayı göze alarak yeni bir söylem geliştirmektir. Aksi takdirde sadece liderin popülaritesi üzerine kurulmuş, siyasete yeni bir soluk vermeyen partilerden bir olmak tehlikesi her saman için mevcuttur. Popülarite bu noktada avantaj olmaktan çıkar, her yapılanı meşrulaştırıcı bir sığınak haline dönüşür.

İsim ve amblem üstüne

Partinin ismindeki uzun kurgu Ak Parti gibi popüler, kolay söylenebilir bir simgelemi formüle etmek içinmiş gibi bir çağrışım uyandırdı. Yoksa adalet kelimesi gibi siyaseten çok şey ifade eden bir kavramın yanında 60'lı yıllara, kolonyalizm döneminden kalma bir slogana sığınılmasının izah edilebilir bir yanı yok. Amblem, kimse alınmasın ama içeriksizleşmenin nasıl mümkün olabileceğinin göstergesi. Hiç bir siyasi, kültürel çağrışımı olmayan, olsa olsa Cumhuriyetin ilk yıllarındaki pozitivist, modernist, elitist aydınların zihin dünyasından böyle bir buluş çıkabilirdi. Doğrusu çok ucuz bir popülizm örneği amblem. AK ismi, Türkçedeki çağrışımı ile hem daha populist, kolay tekrarlanabilen hem daha içerikli sayılabilir.


16 Ağustos 2001
Perşembe
 
AKİF EMRE


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED