T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Zor yürüyüş

"Recep Tayyip Erdoğan (RTE) 'diyaloga açık, hoşgörülü, uzlaşmacı' olacaklarını vaat ediyor. Hele bir kök salsınlar; devletin laiklik ilkesiyle, laiklik ilkesini savunanlarla yerine göre gizli, yerine göre açıktan nasıl uğraşacaklarını göreceğiz.

"Türkiye'nin AK Parti ile görecekleri var.

Tabii ki Ak Parti'nin de görecekleri..."

Bu ifadeler Cüneyt Arcayürek'e ait. Kuşku ve tehdit bir arada.

Melih Gökçek ısrarla, "Ak Parti'yi Fazilet'in ikinci versiyonu" olarak niteliyor. Yani rezerv koyuyor.

Saadet Partisi'nin kimi sözcüleri bile, eski arkadaşlarına "takıyye" suçlaması yapıyor. Bir başka alandan sıkıştırıyor.

"Nereniz yeni?" tarzındaki karşıt sorular ile "yenileşmek ne ölçüde kimlik kaybı anlamına geliyor?" tarzındaki samimi taraftar kuşkuları iki zıt açıdan iki sıkıştırma niteliğinde.

"Bu yürüyüşe izin verilir mi?" sorusu da halk kesimlerinin kafasını karıştırıyor.

İşadamlarının, Asker'in, Avrupa'nın, Amerika'nın kuşku ve sorularını da hesaba katmalı...

Bütün bu koordinatlar içinde, bizzat Ak Parti'yi kuranların halet-i ruhiyesindeki "bıçak sırtında yürüme", dolayısıyya kendini özgün nitelikleriyle sunamama, yer yer "tepkiselleşme" tedirginliği de önemli. Ben bu tedirginliğin, davranışları sanılandan çok etkilediğini, insanların kendi kendisi olmasını sanılandan çok zorlaştırdığını düşünüyorum.

Bir de Türkiye'nin başta ekonomi alanında olmak üzere birikmiş sorunları var. Toplumsal barış, siyasi tükeniş, devletin kendi iç ahenginde ve devlet-toplum ilişkilerinde sancılar, yoğunlaşan sorunlu uluslararası ilişkiler... "Sıfırdan" bütün bunları göğüsleyecek "iktidar adayı" olduğu hemen herkes tarafından ifade edilen bir parti oluşturma sorumluluğu...

Hazreti Ömer'e izafe edilen bir söz var. Halife, halifelik yükünden yakınırken der ki: "Ömer, Ömer! Nasıl aldın bu bârı sırtına sen?" "Bâr", "yük" anlamına gelir...

Kimbilir belki de Tayyip Erdoğan, duygularının görünmeyen yüzünde böyle bir yük taşımaktadır.

Tayyip Erdoğan'a dost kesimler bile, bu kadronun bu "ağır yük"ü taşıyabilip taşıyamayacağı noktasında sorularla boğuşuyor. Türkiye'de helva malzemesi olduğuna herkes inanıyor, iş gelip o malzemeyi helva haline getirecek "usta"da odaklaşıyor.

Ak Parti'yi belki de şu anda rahatlatan tek şey, "halkın sempatisi" dir. Ve bu gerçektir. Son 15 gün Anadolu'daydım ve bu "sevgi"yi gözledim. Hatta şu söylenebilir, kimi medyanın olumsuz yayını bu sevgiyi besleyen bir etki yapıyor.

Şunu da söylemek mümkün ki, halk "önü kesilmezse" Tayyip Erdoğan'ın "başaracağı"ndan kuşku duymuyor. "Başaracağı"ndan, yani Türkiye'ye hizmet edeceğinden, Türkiye'nin sorunlarını çözeceğinden...

Tayyip Erdoğan bir tv programında hukuki anlamda önünün kesilmesi ihtimalini gündeme getiren soruya "Devlet kendi insanına pusu kurmaz" dedi. Evet, "hizmet etmek isteyen"e, halkın kendisinde böyle bir potansiyel gördüğü kişiye kim olursak olalım, pusu mantığı ile yaklaşmamak lâzım.

Ben, AK Parti'nin kuruluş günü verdiği imajın, yukarda paragraf paragraf portrelerini çizmeye çalıştığım tüm kuşku odaklarına rağmen halktaki sempati kaynağını beslediğini düşünüyorum. Tayyip Erdoğan'ın "Çöplükte ekmek, domates arayıp çocuklarını geçindirenler var" şeklindeki sözlerinin, Türkiye'de çok derin bir yarayı seslendirdiğini ve çok derin bir his damarı yakaladığını kabul etmek lâzım.

Aslında bana göre Tayyip Erdoğan ismini efsaneleştiren hadise de, onun, "fukaranın iftar sofrasına konuk olması"dır. Yani halkı anlayan, acısını paylaşan bir yürek buluyor halk onda. Ve bu "samimiyet"e güveniyor. İfade edilsin, edilmesin, "Bu adam bu derin yürekle kötülük yapmaz, yanlışa gitmez, yamukluğa yönelmez." kanaati var Tayyip Erdoğan ismi etrafında...

Tayyip Erdoğan hareketi partileşerek yürüyüşe başladı. Zor bir yürüyüş bu.

İlk izlenimler çerçevesinde söylenebilir ki, Ak Parti ismi, açılmış ismi de, ampulu da kurtarıyor.

Tayyip Erdoğan'ın kuruluş konuşması da, tv mülakatları da performans olarak olumlu notlar almıştır. Gene de şu söylenebilir ki, tv mülakatları için daha sıhhatli ön hazırlıklar yapılmalı... Cevapların içeriğinin yanında, tv spikerlerinin muhtemel hesapları da hesaba katılarak izleyicinin ekran karşısından daha mutmain ayrılması amaçlanmalı.

Ertelenmiş kuruluşa rağmen hâlâ işin bir ölçüde "Göç yolda dizilir" noktasında olduğu anlaşılıyor. Karşıda "rüzgarı söndürme" amacı taşıyan bir odak bulunduğu ve bunların her eksikliği abartacakları düşünülerek, daha tam adımlar atılması sağlanmalıdır. Bunun için "kadro hareketi" iddiası daha çok hayata geçirilmelidir. "Kollektif akıl proje ve çözüm üretiyor" imajını besleyecek bir ortak çalışma becerisi sergilemek, bu hareketin başarı şartıdır, diye düşünüyorum.

Şu da, bugün söylenmeli bana göre: Evet, Tayyip Erdoğan ismi büyük rüzgâr alıyor. Ama bu hareketin başarısının tek şartı o değil. Tayyip Erdoğan, ne kadar çok birikimi kendi hareketine taşıma becerisini gösterebilirse, Türkiye'ye o kadar hizmet imkânı bulacaktır, bana göre kendi başarısı da buna bağlıdır. Burada bizzat kendisinin en titiz olması gereken konunun, nefsini cilâlayıp hizmet insanlarını devre dışı bırakmayı amaçlayan girişimlere karşı hassasiyet göstermek olduğunu vurgulamak istiyorum.


16 Ağustos 2001
Perşembe
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED