T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ak Parti'li süreç…

Ak Parti'nin 'mayınlı yol'da yürüyeceği daha 'doğum günü'nden belli oldu. Parti, Tayyip Erdoğan'ın altını çizdiği gibi, programı ve tüzüğü ile gerçekten bir 'ilk ve ilkeler' partisi özelliğini taşısa bile, Erdoğan, televizyon ekranlarında 'salakça' sorularla selamlandı.

Sorgu yargıçlarının bile suçüstü halinde karşılarına getirilmiş sanığa sormayacakları, soramayacakları cinsten sorular, Tayyip Erdoğan'a yöneltildi. Erdoğan, sinirlerine hakim, vakur bir biçimde soruları karşılarken, ülkenin 'sıradan insanları'yla arasındaki 'sessiz sözleşme'nin bilinciyle davrandı ve ekranlardan Anadolu halkıyla buluşmasına devam etti.

28 Şubat'ın pis alışkanlıklarını 'mesleki karakteristik' haline dönüştürmüş olanların artık kişiliklerine yapışmış bu stilden vazgeçebilmeleri çok zor. Tayyip Erdogan ve arkadaşlarında 'değişim'i sorgulayan ve sanki 'siyaset vizesi' kendilerinden geçiyormuş edası takınanların 'değişmesi' imkansıza yakın zorlukta.

Dolayısıyla, Ak Parti'nin yakın geleceğinde bir 'medya çirkinliği'yle karşılaşacağını söylemek kehanet sayılmaz. Tabii bir de 'medya ambargosu'nu hesaba katmak gerekecek. İnternethaber sitesinin bildirdiğine göre, bir 'üst düzey hükümet yetkilisi', CNN-Türk ve NTV gibi haber kanallarına salı sabaha karşı telefon ederek, Ak Parti'nin kuruluşuna uzun yer vermemeleri ve canlı yayın yapmamaları konusunda uyarıda bulunmuş.

Partinin kurulduğu salı gününün öğle haber saatlerinde, parti kuruluşu haberinin veriliş tarzını gözlerimizle izlemesek, İnternethaber'in haberini 'dedikodu' diye geçiştirebilirdik. Oysa, Ak Parti'nin kuruluş haberi, CNN-Türk'te bir dakikaya sığdırılırken, Tayyip Erdoğan'ın konuşmasından sadece bir cümle yayınlandı. Ardından Ulusal Muhtariyet Partisi'nin kuruluş haberi beş dakika kadar sürdü. Bu beş dakikanın dört dakikaya yakın süresi, Ulusal Muhtariyet Partisi Genel Başkanı'nın Ak Parti kuruluşuna ilişkin polemikleri ve 'gerçek yenilikçilerin kendileri olduğuna' ilişkin sözleriydi!

Aydın Doğan grubu içinde yer alan ve düzgün haber tarzına alıştığım Radyo Foreks bile, Ak Parti'nin kuruluşundan birkaç dakika sonra, salı günü saat 13:00'deki haber bülteninde, parti kuruluşunu bir cümleyle bildirdikten sonra, Prof. Süheyl Batum'a bağlandı ve Tayyip Erdoğan'ın yürürlükteki yasalara göre parti kurucusu ve milletvekili olamayacağına dair dakikalarca süren yorumunu yayınladı. Batum'u, Prof. Özcan Köknel ile bitmez tükenmez bir röportaj izledi. Prof. Köknel, Erdoğan ve arkadaşlarının 'değişemeyeceğini', çünkü 'kişiliğin çocukluk döneminden başlayarak belirli bir kültürel çevre içinde oluştuğu'nu iddia etti. İş, Ak Parti'ye gelince, 'psikoloji' yorumu, siyasetin ve sosyolojinin üzerine geçiriliyor. Gerektiğinde, Türkiye'nin Goebbels'leri hazır bekletiliyor…

Yani, bazı televizyonculardan kimi köşe yazarlarına, hukukçu ve 'psikolog' akademisyenlerden Ak Parti dışında kalan kimi eski Faziletli belediye başkanlarına uzanan bir 'husumet cephesi' yeni partinin karşısında mevzilendi bile.

Bütün bunlara, tabanları buharlaşmakta olan 'müflis' siyasi partilerin iktidar imkanlarını kötüye kullanarak kuracakları kumpasları ve sahneye koyacakları oyunları ekleyin… Tayyip Erdoğan ve Ak Parti'nin nasıl bir 'mayın tarlası'na adım attığını gözünüzün önüne getirebilirsiniz…

Böyle bir 'konjonktür'de Ak Parti gibi bir 'yeni parti'nin 'doğruları' yapmaktan ziyade, 'yanlış yapmaması' daha önemli.

Ak Parti bugün 'merkez organları'nı belirleyecek. Kuruculardan daha farklı profildeki, milletvekilleri de sahneye çıkacağına göre, 'Fazilet damgası' en azından şu dönem için daha belirgin olacak. Bu, ister istemez, Ak Parti'nin ilk 'dezavantajı'… Tayyip Erdoğan 'Türkiye biziz' diye vurgu yaptığına göre, 'Fazilet damgası'nın hızla silikleşmesi ve aşılması gerekiyor. 'Toplumun en geniş kesimlerini kucaklayabilmek' böyle mümkün olabilir.

Tam bu noktada, 'liderlik' ön plana çıkmak zorunda ve dolayısıyla bu 'misyon'un yerine getirilmesi için Tayyip Erdoğan'ın omuzlarına ağır bir yük binecek.

Ak Parti, içindeki 'insan hamuru' itibarıyla 'yerel' ve 'muhafazakar' bir zemine oturuyor. Ama 'söylem' olarak Türkiye'nin 'küreselliğe' en yönelik partisi olabilmenin ışıltılarını saçıyor. Programında 'BM İnsan Hakları Bildirgesi' ve 'Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesi' belgelerini 'temel referans' kabul eden Türkiye'de bir başka parti yok. En alt kademesinden genel başkanına kadar 'görev süresini sınırlandıran' ve böylece kendi iç yapısında 'kadro yenilenmesi ve kuşak değişimi'nin önünü açmayı öngören, Türkiye'deki ilk parti de o. Ak Parti, ayrıca, 'Toplumsal özgürleşmenin esasını bireysel özgürlüklerde arar' maddesiyle, 21.Yüzyıl'ın 'bireyin yüzyılı' olacağı idrakini programına geçiren ilk siyasi parti.

Ayrıca, sağlam ve doğru bir 'laiklik' anlayışına da sahip. 'Laiklik demokrasinin temelidir' şeklindeki, dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde bulunmayan bir demokrasi tanımını ortaya atan 28 Şubatçi zihniyete karşı, laikliği 'demokrasinin teminatı' olarak ifade ediyor. Demokrasi-laiklik ilişkisindeki doğru budur. Programdaki 'Ak Parti, laikliği her türlü dini inanç karşısında devletin tarafsızlığı olarak görür. Laiklik, bireyi değil devleti sınırlayan bir anlayıştır. Ayrıca laiklik toplumsal barışın temel ilkesidir' hükmüyle ise, laikliğin en geçerli 'Batılı tanımı'nı sunuyor.

Bu yönleriyle Ak Parti, 'yeni' ve 'yenilikçi'dir ve Türkiye siyasetinin kazancıdır. 'Tapınak şövalyeleri' ve 'yolsuzluk taburları'na karşı korunması gerekir…


16 Ağustos 2001
Perşembe
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED