T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Çıplaklık, tahrik, taciz

Geçen pazar yazımın bu kadar gürültü koparacağını tahmin etmemiştim. Farklı dünya görüşü ve hayat tarzına sahip birçok insan benim tespit ve değerlendirmelerime katılıyor; çıplaklığın insanları tahrik ettiğini, tahrikin de bir taciz olduğunu kabul ediyorlar. Buna karşı, söylediklerimin gericilik, çağdışılık olduğunu, çıplaklığın çağımızda yadırganamayacağını ve tahrikle, tacizle bir alakasının bulunmadığını söyleyenler de var.

Bir gazete benim yazımın önemli bir kısmını aynen sayfalarına aktardı, buna memnun oldum; hiç değilse bizim gazeteyi okumayanlar da o yazının önemli bir kısmını okumuş oldular. Ancak gazetenin beni dinci olarak nitelemesini, sözlerimi çarpıtarak "tahrik edenler tacizi hak ediyorlar" demişim izlenimini vermesini kınıyorum. Ben dinci değilim; çünkü "ne din imal ediyorum, ne de din ticareti yapıyorum." Ben, din ilimleri okumuş, bu dalda yetişmiş, dindar bir Müslümanım. Yazıda da asla "tahrik eden tacizi hak ediyor" demedim, özetle "tacizin hiçbir çeşidi olmamalıdır, ancak karşı taraf da açılıp saçılarak, bununla da kalmayıp süslenerek, kokular sürünerek tahrik ve tacizden kaçınmalıdır" dedim. Aynı gazetede çıkan bir haber ve bir de yorum beni desteklerken gazetenin (ilgililerin) bundan gafil oldukları anlaşılıyor. Birinci sayfada, benimle ilgili haberin hemen üstünde, "Amerika'da yapılacak bir buz balesinde, düzenleyici komitenin, seksi ve tahrik edici bulduğu için bazı kıyafetleri ve hareketleri yasakladığı" haberi yer alıyordu. Psikiyatri bilim dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Ünal da aynı gazetede şu açıklamayı yapmakta idi: "Bir senaryo hazırlanarak kişi cinsel yönden tahrik edilip, tacizde bulunmasına fırsat veriliyorsa bu ahlaki değerlerle bağdaşmaz." "Taciz, örtbas edilmemelidir. Ancak, bir kişi (tacizci) diye suçlanırken, taciz edilenin yaklaşımı da gözönünde tutulmalıdır. Taciz olayı irdelenirken, karşı tarafın sorumluluğunun olup olmadığı araştırılmalıdır. Ancak, bu da tacizde bulunan kişinin masum olduğunu göstermez, sadece kendisini savunmasını sağlayan hafifletici neden olur..."

Yine aynı gazetenin bir gün sonraki nüshasında Sayın Pakize Suda, köşe yazısında şunları söylüyor: "Karaman'ın tacize uğrayanların aslında bunu hak ettiğini savunan düşüncelerine katılamam elbet. Tacizin ucu tecavüze kadar gider zira... Ama minicik bir yerden de olsa Karaman'ın fikriyle örtüşebilecek bir şey söyleyebilirim. Biz kadınlar... Çoğumuz tahrik etmeyi severiz. Göğsümüzün, bacağımızın, dudağımızın bize birtakım menfaatler olarak geri döndüğünü keşfettiğimizden beri yaparız bunu. Her yerde bunu yaşam biçimi haline getirmiş kadınlar vardır. Hiçbir menfaatimiz olmasa da sırf arzu edildiğimizi görmek için yaparız. Bayılırız tahrik etmeye. Ötesini istemeyiz, o başka. Ama çok samimiyetsizizdir bu konuda. Kendimize bile yalan söyleriz..."

Sayın Suda benim yazımın aslını ve tamamını okumadığı için, yapılan çarpıtma ve saptırmayı doğru sanarak "...bunu hak ettiğini savunan düşüncesi..." demiş, benim böyle bir düşüncem yok. Bunun ötesinde, yukarıda alıntıladığım sözleri beni destekler mahiyettedir.

Bir TV habercisi, sözlerimi makaslayarak, işine gelen kısımları alarak aktarmış (ben dinleyemedim) ve beni çağdışılıkla nitelemiş, bir de fetva kuruluna başvurarak güya beni yanlışlayan bir fetva almış. Önüne geleni çağdışılıkla suçlayanlar, kültürel ve entelektüel boşluk içinde olanlardır. Gerçek aydınlar çağın her getirdiğini kabul etmez, birçok şeye muhalefet ederler. Üstelik ben bir "okur yazar Müslüman"ım. Çağdaş olacağım diye çıplaklığı ahlaka uygun görmek ve üçüncü cinsin, eşcinsellerin aralarında evlenmelerinin meşru olduğunu... kabul etmek mecburiyetinde değilim.

Bu vesile ile ilahiyatçılara ve Diyanet mensuplarına bir tavsiyem olacak: Özellikle medyadan bir soru geldiğinde bunun niçin sorulduğunu ve nerede kullanılacağını sorup anlamalıyız. Bir konuda değerlendirme istediklerinde de o konunun tamamı hakkında bilgi almalıyız. Bizimle ilgili meselede uzmana, muhtemelen "Kadınların parfüm kullanmaları caiz midir?" diye soruyorlar, o da meseleyi irdelemeden "Evet, caizdir" diyor, sonra bu fetvayı saptırarak bana karşı kullanıyorlar. Benim söylediğim "kadının cinsel objesini açıp, süsleyip, parfümleyip göstermesi" ile ilgilidir. Hocaya bunu sorsalar elbette "Caiz değildir" diyecektir.

Ellerine gazete sayfalarını veya televizyon ekranlarını geçirenler oralardan bize saldırarak susturacaklarını, sindireceklerini sanıyorlarsa aldanıyorlar; doğru bildiklerimizi söylemeye ve yazmaya devam edeceğiz.


27 Ocak 2002
Pazar
 
HAYRETTİN KARAMAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED