T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Alman politacının anlattıklarına devam…

Almanya'yı, Alman siyasetini, siyasetçilerini iyi tanıyan bir dostum, "Adamı neredeyse 'çatlak' yapmışsın" diye serzenişte bulundu. Andreas von Bülov ülkesinde efsane bir admış. Hem araştırma ve teknoloji bakanlığı yaptığı dönemde, hem de istihbarat örgütlerinin ilişkilerini araştırırken yaptıkları göz doldurmuş... "Yüzyıllar boyu sanatçılar, müzisyenler, ressamlar çıkarmış bir ailedir von Bülov'lar..." Bu da aynı dostumun tespiti.

Hatırlayacaksınız; son Kulis'te, bir Alman politikacının 11 Eylül'le ilgili sözlerini Tagesspiel adlı Alman gazetesinden aktarmıştım. Olayla ilgili bütün bilgilerimizi sorguluyordu Andreas von Bülov. 'Eylemci' olarak karşımıza çıkartılan gençlerin özellikleri ile eylemleri arasındaki çelişkilere dikkat çekiyor, 11 Eylül'ün Zbigniev Brzezinski ve Samuel Huntington gibi istihbaratla da ilişkili maceracıların ekmeğine yağ sürdüğünü iddia ediyordu. Ona göre, 11 Eylül, eylemcilere ve ideolojik akrabalarına değil, "Orta Asya petrolleri ve doğal kaynakları bizim olmalı" diyenlere yaramıştı. ABD, bu sayede, yabancısı olduğu bir bölgeye askeriyle ayak atmıştı...

İster Almancasından, ister İngilizcesinden, isterse benim aktardıklarımdan okunsun, ülke siyasetinde önemli görevler üstlenmiş, istihbarat konularına ilgi duyan kıdemli bir Alman sosyal demokrat politikacının ağzından çıkması açısından, tespitler, zihinlere kuşku tohumları bırakacak önemde. Bir okur, "Almanlar, olaylardan kuşku duyduklarını ifade etmeye başladılar; geçenlerde Alman devletinin resmi kanalı ARD'de yayımlanan 'Kontraste' programında, ABD'deki şarbon paniği ile Amerikan ordusu arasında irtibat kuruldu" haberini gönderdi.

İlginç.

Tagesspiel yazarları, mülâkatın bir yerinde, "Saldırılarla Amerikan istihbarat örgütlerinin ilişkisi olabileceği fikrine nasıl vardınız?" diye de sormuşlar. Hukuk eğitimli, istihbarat konusunda 'Im Namen des Staates' adlı kitabı bulunan Von Bülov, altı kişinin ölüp binlercesinin yaralandığı ilk (1993) Dünya Ticaret Merkezi eylemini hatırlatarak cevap veriyor: "Bombayı imal eden eski bir Mısırlı subaydı. Saldırıyı yapanları biraraya getiren oydu. Dışişleri bakanlığının ülkeye girmesini yasakladığı bazı tipleri CIA içeri soktu. Grubun lideri FBI muhbiriydi. Yetkililerle yaptığı anlaşmaya göre, tehlikeli patlayıcı maddeler son dakikada zararsız tozlarla değiştirilecekti. Anlaşmayı FBI bozdu. Bomba, FBI'ın bilgisi dâhilinde patladı. Resmi açıklama ise farklı oldu: Müslümanlar suçlu ilân edildi."

Bir başka soru sayesinde, von Bülov'un, Afganistan'ın Sovyetlerce işgali sırasında Helmut Schmidt'in kabinesinde bakan olduğunu öğreniyoruz. "O dönemde ne oldu?" diye soruyorlar. İşte cevap: "Amerikalılar ticari boykot yanında Moskova'daki olimpiyatların da boykot edilmesi için bastırdılar. Bunun, Zbigniew Brzezinski'nin Sovyetler Birliği'ne komşu Müslüman ülkeleri kullanarak istikrarsızlığa sürükleme stratejisi olduğunu bugün artık biliyoruz. Ruslar'ı Afganistan'a iterek onlar için dünyada bir cehennem, kendi Vietnamları'nı hazırladılar. ABD istihbarat örgütlerinin kararlı desteğiyle 30 bin Müslüman Afganistan ve Pakistan'da eğitildi. Eğitilenler her şeyi yapabilecek gözü dönmüş tiplerdi. Üsame bin Laden onlardan biridir."

Kafaları karışan gazeteciler, von Bülov'u, 11 Eylül'ün binlerce can aldığı gerçeğine çekmek istiyorlar. Alman politikacı buna hazır zaten, "Doğru" diyor ve ekliyor: "Politik analizlerde, bir eylemden kimin çıkarı olduğuna, kimin zarar ettiğine ve tesadüflere bakmam doğaldır. Kuşkuya düşünce haritayı çıkarıp hammaddelerin nerede olduğuna, erişimin hangi yoldan sağlanacağına bakmakta yarar var. Çatışmalar ve iç savaşlar da 'tesadüfen' hep o bölgelerde oluyorsa... Uyuşturucu trafiği de..."

Von Bülov'a göre, hammadde kaynakları, uyuşturucu ve çatışmaların üst üste gelmesi bir tesadüf değil. "Bu üçünün birarada bulunduğu ortamlarda Amerikan istihbarat örgütleri fazla uzakta olamaz. Bu arada, Bush Ailesi'nin, Bin Laden Ailesi aracılığıyla, petrol, gaz ve silâh ticaretinin fena halde içinde bulunduğunu da unutmayalım."

Bunları anlatan Alman politikacı, istihbarat konularıyla esas ilgisinin, Meclis soruşturma komisyonuna sözcü olarak atandığı 1993 yılında başladığını söylüyor: "O zamana kadar istihbarat örgütlerinin çalışmalarıyla ilgili fazla bilgim yoktu. Komisyonumuz Doğu Alman istihbarat örgütü Stasi'nin yaptıklarını gözden geçirebiliyordu; ama ne zaman BND (Alman istihbarat örgütü) veya CIA'nin yaptıklarına bakmak istesek acımasızca önümüz kesiliyordu. Bilgi yok, işbirliği yok, hiçbir şey yok. İlk şokumu o zaman yaşadım işte."

Araştırmaları, komisyonu, Almanya'daki bir silâh deposundan Panama'ya götürmüş. "Karşımıza birdenbire Manuel Noriega çıktı" diyor Von Bülov. "Noriega, hem uyuşturucu baronu ve karapara aklayıcısıydı, hem de cumhurbaşkanı; üstelik bir de CIA'den her yıl 200 bin dolar alıyordu. Bu tür ilişkiler benim merakımı kabarttı." Von Bülov, "Bugün, istihbarat örgütlerinin ilgi alanına girenler aslında suçtur" noktasına o araştırmalar sonucu gelmiş...

25 yıl ayakta kalmayı başardığı politikadan tasfiye olması boşuna değil Von Bülov'un; fazla merak politik sağlığa yararlı değildir.


27 Ocak 2002
Pazar
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED