T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Sen başka türlüsün, isyan başka türlü...

Susmanın bile neredeyse "taammüden cinayet" olarak değerlendirildiği bir ülkede, kalbimizden kaçarak sona ereriz. Boğulacağımızı bildiğimiz için adı "isyan" olan o şarkıya asla başlamayız. Çünkü biz başka türlüyüz, ama isyan başka türlü...

Kalbimizi çıkarıp satırları arasına koymayı beceremediğimiz için, şiirlerde "delirmekten" uzak dururuz...

Parçalanıp dağılmaktan, geri dönememekten korktuğumuz için, "gidemeyenlerin ülkesi"nden asla çekip gidemeyiz...

Bütün cümleler bittiğinde susturulmak zorunda kalacağımızı bildiğimiz için, söze hiç başlamayız...

Biz başka türlüyüz, bir ömür yasaklanmış şiirler, sonu hiç getirilememiş cümlelerle büyüdük, delirmeyi bilmeyiz... Bu yüzden, isyanı bile hiç bilmeden öleceğiz...

Pink Floyd'dan kısa bir şarkıyı söyleyecek kadar bile takatimiz kalmamış anlaşılan: Goodbye cruel world...

Hoşça kal zalim dünya
Seni terkediyorum bugün
Hoşça kal
Hoşçakalın tüm insanlar
Söyleyebileceğiniz hiçbir şey yok
Beni vazgeçirmek için
Beni ve usumu
Hoşça kal

Kendi ağrılarımızla bile buluşmayı beceremediğimiz için, yaklaşmakta olan felaketten uzaklara, odaların en diplerine, imkansız sabahlara çekiliyoruz. Ve saldırıya uğramış kalp atışlarımız dininceye dek öylece duruyoruz... Oysa ağrılarımızı denetleyen "isyan meleği", çok yükseklerden durmadan bize sesleniyor: "Sen başka türlüsün, isyan başka türlü..."

Her cümlenin, zihinleri isyana alıştıran her şiirin, yaşamayı anlamlandıran her müziğin, hayatı şiire yaklaştıran her dansın sonunda hayatın acılara asla yetmeyeceğini, isyanın "köleler"e göre olmadığını göreceksin. Çünkü yasaklarla çevrili bir hayatın cehenneminde isyana yaklaştıkça, orada hayal edilemeyecek kadar korkunç bir acıyla buluşacaksın...

Her gün etrafı yasaklarla kapatılan, aşka hiç vakti olmayan Türkiye'nin ortasında ona baktıkça, tanıdıkça, anlattıkça çoğalan, gerçekleşen bir acı var...

Bu ülkeden üzülmeden, yarasız bir ruh ile ayrılmaya imkan var mı?

Acaba, "gidemeyenlerin ülkesi"nde "aşkın yolları dik ve sarp olsa da" isyana yetecek kadar vaktimiz var mı?

Acaba, tarihi yasaklarla yazılan bir ülkede, aşkın kanatları arasına gizlenen kılıçlara karşı, kalbini çıkarıp son satırına koyduğu isyan şiirleri yazabilen birileri çıkacak mı?

Belki de hiçbir zaman terkedemeyeceğimiz bu ülkede, sadece ağlayacağız ama gözyaşlarımızın bütün kaynaklarını asla kullanamayacağız...

Konuşamayanların, düşünemeyenlerin ülkesinde eğer bir gün yolunuz aşka düşerse, değerli düşünür Halil Cibran'ın cümleleriyle, "Aşk, aşk için yeter. Aşka giriftar olduğunuz zaman Tanrı kalbimin içindedir demeyin, ben Tanrı'nın kalbi içindeyim" deyin yeter...


3 Şubat 2002
Pazar
 
MEHMET OCAKTAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED