T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Belirsiz stratejilerin tehlikesi

Amerika'daki 11 Eylül dehşetinin arkasından, dünyada birçok şeyin etkilendiğini ve değiştiğini söyliyebiliriz. Ama, bu değişimin tabii olarak mı, yoksa planlı bir tarzda mı gerçekleştiğini şimdilik bilemiyoruz. Bilebildiğimiz tek önemli bulgu, Batı'nın ve özellikle Amerika'nın Müslüman toplum ve kültürlerine karşı öncekilerinden çok daha radikal politikaları içerisine girdiğidir. Bu politikanın ana fikri, eskiden beri süren hakimiyetlerin perçinlenmesi ve kendi anlayış ve sistemlerinin "kayıtsız şartsız" kabul edilmesidir. Böyle bir yaklaşım, ne kadar doğru ve haklı gerekçeler taşısa da, tutum ve yaklaşım şekli bakımından medeni olmayan ve baskıcı bir tutumdur.

Amerika, Batı destekli bu yeni yaklaşımını çok genel bir şekilde dünya toplumlarına açıklarken, bazı ülke ve hareketleri özellikle hedef almaktadır. Bunların genel özelliği, Amerika'nın yayılma stratejisine veya yönlendirdiği rejimlere yönelik direniş ve hürriyet hareketleri olmasıdır. Bu devletlerin bazıları, bir zamanlar Amerika destekli yeni rejim kuran ve despot yönetimlere sahip olan ülkelerdir. Irak ve Afganistan gibi. Bir kısmı ise, Amerika'nın keyfi yayılma ve hakimiyet sürme stratejisine engel görünen ülkelerdir: İran, Kuzey Kore, Sudan gibi.

Üçüncü sırada; Amerikan yanlısı ülkelerin bünyesinde, halktan destek alan bağımsızlık ve hürriyet haretlerinin hedef alındığı görülmektedir. Bu hareketler; başta Filistin, Filipinler ve Keşmir'deki silahlı hareketlerdir. Bunların temel özelliği, adı geçen ülkelerdeki zalim ve adaletsiz yönetimlere karşı halkın da desteklediği baskıdan kurtulmayı hedeflemeleridir.

Amerika; Irak'ta Kürt grupları, Sudan'da John Garang ve benzeri grupların silahlı mücadelelerini desteklerken; diğerlerini terörist ilan etmesi, pek adaletli ve mantıki gözükmemekte ve kendi itibarını zedelemektedir.

Bütün bu gelişmeler içerisinde, 11 Eylül'den sonra, yıldızı parlayan bir ülke gibi gösterilen Türkiye'nin; tüm bu kombinezonlar içerisindeki yeri gerçekten merak uyandırmaktadır. Türkiye, ne oldu da 11 Eylül'den sonra böyle önemli bir konuma geldi ve bazı ekonomistlerin diliyle "şanslı ülke" konumuna oturdu. Türkiye, Batı ve Amerika'nın uluslararası platformda çıkarlarını koruyan bir "tampon ülke" pozisyonuna mı girdiğinden dolayı, böyle bir itibar kazanımı söz konusu oldu? Özellikle iki gün önce, bir Amerikalı gazetecinin ifade ettiği gibi: Türkiye, tarihi ve stratejik hedeflerini terkedip; uluslar arası arenada Amerika'nın ileri bir kuvveti haline gelip, bu rolüyle birtakım "ihsanlara nail" olmayı mı tercih etti? Bilmiyoruz. Aslında bu gibi kararlar, devlet yetkililerinin, toplumun tarihi ve sosyal misyonunu gözönüne alarak vermesi gereken kararlardır ve halkın kaderini etkileyecek türden konulardır. Yoksa, bir devlet veya askeri bir yetkilinin, kamuoyunun bilgisi dışında verebileceği bir karar değildir.

Ama, maalesef; geçmişte Türk halkının geleceğini ve istikbalini ilgilendiren bazı stratejik ve uluslar arası kararların, birkaç devlet yetkilisi tarafından verildiğini hayret ve dehşetle öğrenmiş bulunuyoruz. Toplumların ve sistemlerin seffaflaştığı bir çağda, topluma sunulamıyan ve toplumla paylaşılmayan birtakım siyasi kararların; ülkeyi hangi noktalara getirdiğini hepimiz görüyoruz. Bu yüzden, aynı hataların yapılmasına hiç kimsenin tahammülü olamayacağını da dile getirmek durumundayız. Aynı zamanda bir ulusu, başka ülkelerin bağımlılığı içerisine sokanlar için, hangi görevde olursa olsun, hukukun tanıdığı en büyük cezai müeyyideyinin gerekli olduğunu düşünüyorum. Eğer bunları yapamazsak; çağdışı bir ülke olarak hayatımızı sürdürür ve sıkıntılardan da yakamızı kurtaramayız.


3 Şubat 2002
Pazar
 
SAMİ ŞENER


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED