T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Liderlik sancıları

FP zeminindeki arayışlarda, iki kesimde iki farklı ve bize göre risk taşıyan özellik dikkat çekiyor.

Merkez ekipte, nerdeyse hiçbir "lider adayı" öne çıkmazken, yenilikçi alanda nerdeyse herkes "lider adayı" olarak gözüküyor.

Bu görüntünün sebeplerini anlamak mümkün.

Merkez ekip Erbakan'ın gölgesinde olduğu için, orada hiç kimse liderleşemiyor. Hiç kimse öne çıkamıyor. Herkesin ikinci sıfatı "emanetçi" oluyor. Başkanlığa tayinle geliniyor ve başkanın icraatı, her zaman kontrollü yürüyor. Kontrollü yürüdüğü için de, başkan, sık sık "karar veya kararsızlık boşluğu"na düşüyor. Bu, FP döneminde Kutan kişiliğinde yaşandı. Olağanüstü vefalı bir insan olan Kutan, siyasetin acil karar gerektiren zamanlarında, çoğu zaman reel politik ile Erbakan arasında kaldı ve bugün parti bünyesindeki sancıların çoğu bu iklimde oluştu. Bu yönetim üslûbunda, kesin itaat dışında her yol sancılıdır. Hele "üst irade" yönetim dışında ise, bu sancı çok daha kısa sürede başlayıp büyüyecektir. Hiç kimse Abdullah Gül, Bülent Arınç, Tayyip Erdoğan, Abdüllatif Şener ve Melih Gökçek'in siyasete Hoca'yla sorunlu olarak başladığını, başından beri arada "ideolojik farklılıklar" ve "güven sorunu" bulunduğunu söyleyemez. Ama özellikle FP dönemindeki uzaktan kumandalı yönetim üslûbu, farklılaşma ile sonuçlanmıştır.

Bugün de, ortada güçlü bir lider adayı gözükmüyor. Lideri Hoca tayin edecek ve mutlak sadakat isteyecek. Başkan ve parti yönetimi bu sadakati sürdürebildiği ölçüde sancısız bir yapı oluşabilir. Ama bir gün insanlar reel politikle karşı karşıya gelip farklı değerlendirmelere ulaştıklarında ve tabiî Gül, Erdoğan, Arınç gibi düşünmeye başladıklarında sonuç ne olur? Merkezdeki oluşumun riski, uzaktan kumandanın insanın özgür değerlendirme çizgisi ile çelişmesi ve buradan potansiyel farklılaşma özü üretmesidir.

Bunu önlemenin yolu da, görevlendirilen kadrolara güvenmek ve inisiyatif vermek, onları hiç büyümemiş gibi, kendi başına ayakta duramazlarmış gibi görmemektir. En azından FP deneyiminden ders çıkarmaktır.

Buna karşılık "yenilikçi" ekipte herkes "lider adayı" olarak gözüküyor. İsimlerden hergün birisi öne çıkıyor. Şüphesiz, seçmen zeminindeki itibarı Tayyip Erdoğan'a önemli bir öncelik sağlıyor ama, onun yasaklılığındaki belirsizliğin de beslediği bir lider karmaşası farkediliyor.

Bu, "eşitler arasında birinci" seçmekteki zorluğun ortaya çıkardığı bir sonuçtur. Liderlerin ölüm vs gibi sebeplerle devreden çıktığı dönemlerde hareketler genellikle böyle bir sendromu yaşarlar. "Eşitler arasında birinci" seçmek zor olduğu için hem yer yer dağılmalar olur, hem de her oluşumda gönüllerin oturması uzun zaman alır.

Yenilikçiler, ilk safhalarda "Biz lider hareketi değil kadro hareketi olarak yapılanmak istiyoruz. çağın ve Türkiye'nin ihtiyacı budur" diyerek böyle bir sancıyı aşmayı düşündüler. Ben, yenilikçi harekette önde gözüken insanların da zaman zaman birbirlerine karşı gerçekten kendilerini aşan bir feragati seslendirdiklerini biliyorum. Nitekim, FP Kongresi öncesinde, ilk önce adaylığını açıklayan Bülent Arınç, Gül lehine böyle bir duyguyla adaylıktan feragat etti. Tayyip Erdoğan'ın da, liderlik yolunun açılmaması durumunda Başkan'lığa getirilen kişinin yanında sadakatle çalışacağını ifade ettiği bilgisine sahibim. Bu kadronun belki en deneyimli siyasetçisi Cemil Çiçek de, ayrı baş çekmemeye özen gösteriyor.

Bütün bunlara rağmen, ortada bir "çoklu liderlik" görüntüsünün olduğunu ifade etmek lâzım. Bir kadro bütünlüğünden ziyade, her an ayrı baş çekecekmiş gibi bir görüntüyü algılıyor kamuoyu. Melih Gökçek ne yapacak? Bülent Arınç yenilikçilerden koptu mu? Cemil Çiçek Gökçek'le yenilikçi hareket arsasında kararsız durumda mı? FP'deki adaylığından bu yana Abdullah Gül'ün durumu nedir? Bu soruların tümünde bir potansiyel sancı odaklaşması vardır.

Şu muhakkak ki, FP zemini üzerinde iki parça partileşmek ne kadar riskli ise, bir üçüncü, dördüncü partileşme de ondan daha olumsuz bir risk taşır. İster Melih Gökçek eksenli olsun, ister başka bir isimle, bu tarz farklılaşmaların duygusal tatmin ve bölünmeyi derinleştirme dışında bir kıymet-i harbiyesi olamaz.

Yenilikçi ekip için tek olumlu yapılaşma modeli, Türkiye'nin sorunlarını sırtlayacak nitelikte bir kadro hareketini başarmaktır. Kadro: Tayyip Erdoğan'ın toplumla kurduğu gönül iletişiminin besleyici ikliminden topluca yararlanarak, bir misyonda gönülleriyle buluşan insanlar toplululuğu... Bunu başarabilirlerse başarılı olacaklar, onun için, bunu başarabileceklerse yola çıkmalılar. Birbirlerinin zaaflarını gözetleyen insanlarla bir kadro hareketi oluşturulmaz, kadro hareketinde insanlar, birbirlerinin eksiğini tamamlamak için buluşurlar.

KINIYORUM:

Dünkü MGK toplantısında kurul "irtica ile mücadele raporu"nu da değerlendirdi. Raporda pek çok sayım-döküm yanında, 1996-97'den bu yana İHL ve Kur'an Kurslarındaki öğrenci azalması da "mücadelenin başarısı" arasında zikrediliyor. Rapora göre İHL'lerde öğrenci azalması yüzde 40, Anadolu İHL'lerde yüzde 42 oranında olmuş. Bu tavrı gerçekten kınıyorum. Devletin kontrolünde çalışan bir eğitim kurumunu irtica ile bağlantılı göstermek, orada öğrenci azaltmayı devlet politikası haline getirmek, öğrenci azalmasını başarı gibi değerlendirmek ve hâlâ orada okuyan öğrencileri zan altında bulundurmak devlet mantığı ile bağdaştırılacak bir tutum da değildir.


30 Haziran 2001
Cumartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED