T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K Ü L T Ü R

Şehirden öç almanın tam vakti

Çarpan, sarsan, altüst eden sahneleriyle bir sinema klasiği olmaya aday Meksika yapımı "Paramparça / Aşklar ve Köpekler"sinemalarda

Bu hafta gösterime giren "Ameros Perros / Paramparça Aşklar ve Köpekler", 2001 yılında Şikago'dan Tokyo'ya dünyanın dört yanında katıldığı festivallerde büyük bir beğeninin yanısıra toplam (şimdilik) 30 ödül toplamış başarılı bir film. Bu ilk filmiyle başarıyı yakalayan ve Paramparça'ya büyük bir hakedişle imza atan yönetmen Alejandro Gonzales Inarittu, dünyanın en kalabalık şehirlerinden biri olan Mexico City'de içiçe geçen trajedileri, unutulmayacak sahneler kurarak anlatıyor. Filmin adında olduğu gibi içinde de gerçekten aşklar ve köpekler var. Kazalar oluyor, kanlar akıyor önce biraz Tarantino havası esiyor ama sonra parçalanıyor, dağılıp gidiyor.

Özgürlük, insanoğlunun zaafları ve karmaşıklığını anlatan sürükleyici bir öykü, heyecanlı bir film Paramparça. Birbiriyle ilgisizmiş gibi duran üç ayrı hikaye. Film, çarpan bir ilk sahneyle; bir arabanın içinde paniklemiş insanlarla başlıyor. Arka koltuk kan içinde...

İçiçe üç hikaye

Dünyanın en kalabalık şehri Meksiko City. Octavio, genç bir delikanlı; kardeşinin karısı Susana ile kaçmaya karar verir. Köpeği Cofi, beraber kaçmalarına yardımcı olan paranın elde edilmesinde rol oynayan zalim bir aracı olur. Bu dokunaklı ihtiras üçgeni, yasak aşkın geri dönüşü olmayan bir yol haline gelmesiyle daha karmaşık bir hal alır. Daniel, 42 yaşlarında biri. Model Valeria ile beraber yaşamak için karısını ve kızlarını terkeder. Yeni hayatlarını kutladıkları gün, kader Valeria'yı trajik bir kazaya iter. Bir adam herşeye sahip olduğunu düşündüğü anda, tüm hayatı birdenbire değişirse ne yapar?

Daniel ve Valeria'nın küçük köpeği Richi, oturdukları dairenin ahşap zeminindeki boşluğa düşer. Bu olay onların kötü kaderlerinin de başlangıcı olur. Richi'nin kaybolması karşısında takındıkları tutum, her türlü zorluğa ve umutsuzluğa cesurca göğüs gerebilen aşk hikayelerine mükemmel bir örnek teşkil eder. Sonunda, el Chivo (keçi) kaza yerine gelir; yıllarca hapis yatmış, hayatta hüsrana uğramış, kiralık katil olarak çalışan eski bir komünist gerilladır. Ölmek üzere olan, Octavio'nun köpeği Cofi'yi bulur. Köpeği alır, iyileştirir. Bu karşılaşma onun kendisi ve acı dolu geçmişiyle başa çıkmasına yardımcı olur.

Acıyla umut, aşkla ölüm yanyana

Meksikalı yönetmen Alejandro Gonzalez Inarritu'nun 'Amores / Perros - Aşklar ve Köpekler' adlı bu ilk filmi ülkemizde 'Paramparça' adıyla vizyonda. Vizyona girdiği ülkelerde çok beğenilen ve Pulp Fiction / Ucuz Roman'dan daha iyi olduğu söylenen filmde sıcağın ve suçun, kirin ve şiddetin, kalabalığın ve hiçin sokaklarından tüttüğü Mexico City, yönetmenin başarılı aktarımıyla mekan/şehir olmaktan öte, filmin kahramanlarından biri durumunda. Özneler ve nesneler sarsıcı, çarpıcı bir hızla yer değiştiriyor filmde. Tıpkı acı ve umudun, aşk ve ölümün hem yanyana olması, hem de hemen / her an yer değiştirivermesi gibi. Bütün bu yer değiştirmelerin, çerçevelemelerin başarısında elbette yönetmenle birlikte, onun kadar görüntü yönetmeninin; Rodrigo Prieto'nun payı var. Dinamik ve aktüel olarak yapılan çekimler, seyircinin şiddet ve dramın içine girmesini kolaylaştıran unsurlar. Parçalı bir anlatım yapısına sahip Paramparça. Konusu Meksico City'de geçen Meksika yapımı filmin müzikleri de çarpıcı, agresif, kentli.

 
Hançerlenmiş demokrasi

Loreena McKennitt:Hüzünlü ve buğulu
Kanadalı sanatçı Loreena McKennitt, ülkemizde 90'ların ortalarında tanındı. Büyük bir isim. Kelt kültürünün hüzünlü dünyasından sesleniyor. Belki bu yüzden benimsedik Loreena'yı... Hüzün sebebiyle. Ama sadece 'hüzün'le açıklanmamalı bu asil sese olan ilgimiz. Ruhuyla konuşuyor Loreena. 'Between The Shadows', 'Tango To Evora', 'The Old Ways' gibi eserleri dehasının kanıtları. Uzak iklimlerin sanatçısı ama o kadar gönle-ruha sesleniyor ki her türlü uzaklık ve fark hemen en aza iniyor. Asil, güçlü duygular bunlar. Sarıp sarmalıyor insanı. Tipkı gerçek şiir gibi. Loreena'yı ve onun köklü, asil duygularını anlamada bir anahtarımız da, İrlanda asıllı olduğunu bilmemiz. İrlandalıların Doğu'ya her zaman ilgileri olmuştur. Büyük sanatçılar büyük ürpertilerin sahibidirler. Doğu'nun gizemi ve geçmişi hassas Batılı ruhları zaman zaman etkilemiş, eserlerinde esin kaynağı olmuştur. İşte Loreena da, 'Doğu'nun Batı'ya duydugu korkunç öfke'den bahseder. Bu bahsedişte bilgi ile gözlemden çok hissediş var. Sezgileri çok güçlü. Bir hayli albümü oldu Loreena'nın. İlk albümü 'Elemantel' 1985'te çıkmıştı. Her büyük sanatçının bir 'olgunluk' ve 'zirve' eseri vardır; Loreena'nın da zirvesi ise '92'de çıkan 'The Visit' albümü. Biz 4-5 sene gecikmeyle keşfettik bu albümü ve çok sevdik. Bir ara her radyo istasyonunda, her takside ve boydan boya İstiklal caddesinde, lokantada hasılı heryerde karşımıza çıkıyordu. Biz seviniyorduk ama bazıları var ki süratle yaygınlık kazanan her güzellikten rahatsız oldukları gibi bundan da rahatsız oldular ve hemen 'ne oluyoruz?' demeye başladılar. Yine de Loreena'nın tekin biri olduğu söylenemezdi. 'Mürteci' yönelimleri vardı. Sufi müzik dinlemesi, Kadiri'lerle görüşmesi gibi. Kınayanlar oldu. Tipkı Sezen Aksu'nun 'Işık Doğudan Yükselir' albümü ile kınanmasına benzer bir hâl.Sanatçı 1957 doğumlu. 1997'de 'Book of Secrets'i çıkardı. Bu, 7. albümü idi. Sonra bir de konser albümü çıktı. Devamını dileriz.
30 Haziran 2001
Cumartesi
 
Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED