T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Tekrar: Demokrasi "bir yaşam biçimi" değildir

Fazilet Partisi'nin kapatılmasının ardından gazete köşelerinde ne yazılar okuduk... Bilgisiz, fikirsiz, insafsız, onlarca yazı... "Cumhuriyet'in sillesi"ni altını çize çize hatırlatanları mı ararsınız, "Asıl sorun bu... Bunlara oy verenler" diyenleri mi, yoksa seçmenlere "dangalaklık etmeyin" öğüdü verecek derecede yaşlarıyla birlikte başlarını da alıp gidenleri mi? Tatsız, çok tatsız bir manzaraydı doğrusu... Bir ülkenin eli kalem tutanlarının önemli bir bölümünün kafasının ve gönlünün bu derece karma karışık olduğuna şahit olmak gerçekten moral bozucu, gerçekten umut kırıcıydı. Ben de birçoğunuz gibi bu yazıları, Sabah'tan Gülay Göktürk'ün FP'nin kapatılmasının ardından kaleme aldığı ilk yazısının başlığı hatırımda olarak şöyle mırıldanarak okudum: Oldu olacak "Halkı da kapatın!"

Benim düşüncem, Anayasa Mahkemesi'nin kararının asıl olarak, bir "hayat tarzı"ndan hareketle verilen bir karar olduğu doğrultusunda. Bu "hayat tarzı" tek doğru olarak kabul ve takdim edilen ve de çoğul olarak anlaşılabilmesi mahkemece de kabul edilmeyen bir tarz. Bu "hayat tarzı" özet olarak "modern" ya da "laik" olarak nitelenen bir hayat tarzı! Önceden de değinmiştik; adına "laik hayat tarzı" denilen ve dünyada kimsenin tanımadığı bu tarz da bula bula yine bizi bulmuştu! (Etyen Mahcupyan, benim "hayat tarzı" dediğime "yaşam biçimi" diyor ve bütün bu olup bitenin "hayat tarzı"nın yerine "yaşam biçimi"ni yerleştirmek arzusundan kaynaklandığını söylüyor! Evet "yaşam biçimi"! Bu çok daha açıklayıcı...)

Köşe yazılarından söz ediyorduk... Bu "hayat tarzı" meselesine en açık biçimde kafayı takan köşeyazarı Hürriyet'ten Tufan Türenç'di. Ama nasıl kafayı takma, anlatamam... Türenç, vazgeçtik "Gelenekçiler"inkini, Tayyip Erdoğan'ın "hayat tarzı"na ilişkin öyle sorular soruyor, sorularını cevaplıyor ve buradan öyle sonuçlar çıkarıyordu ki, doğrusu aşkolsun! Besbelli olan husus, Türenç'in bu soru/cevap ve sonuçlarında şu iki şeyi birbirine karıştırıyor olmasıydı: Siyaset yapmak-yurttaş olmak ve "kız istemek"!

Türenç'e göre bir siyasetçide bulunması gereken özellikler şöyle şeyler: "Çağdaş giysilerle dolaşmak", "kadınlı erkekli toplantılara katılmak", "gerektiğinde dans etmek", "kamuya açık yerlerde denize girmek", "hiç değilse içkili toplantılara katılmak", "opera izlemek", "resim, heykel gibi sanatlarla ilgilenmek", vs. Eğer, diyordu Türenç, bir insan (ve bu arada Tayyip Erdoğan) bu özelliklere sahip değilse, Türkiye'yi çağdaş dünyada nasıl temsil edebilir?

Çok eğlenceli bir liste tabii... Eğer siyaset yapmak istiyorsan, yani yurttaşlık hakkına sahip olmak istiyorsan, hele önce bir sırtına mayoyu geçir, dans etmeye başla, resim ve heykelle ilgilen...

Hürriyet'in dünkü sayısında Tayyip Erdoğan'ın avukatlarının Türenç'e gönderdikleri bir açıklama yer alıyordu.. Doğrusu çok güzel formüle edilmiş cevaplar. Avukatlar "hayat tarzı"na ilişkin bir soruyu bakın nasıl cevaplıyorlar:

"-Belediye Başkanlığı döneminde resmi davetlere, yemeklere eşiyle katılmadı, diyorsunuz.

- Görevlilerin, davetlere eşleriyle katılıp katılmaması neden eleştiri konusu olur, doğrusu anlaşılır şey değildir. Bu konuda resmi bir zorunluluk bulunmamaktadır. Kaldı ki Recep Tayyip Erdoğan, pek çok davete eşiyle birlikte katılmıştır."

Erdoğan'ın avukatlarının açıklamasında benim ilgimi en çok şu bölüm çekti:

"-Yaptığı konuşmalarda demokrasiyi amaç olarak değil, araç olarak gördüğünü söylemiştir, demekte ve eleştirmektesiniz.

- O beyan ile anlatılmak istenen şudur: Her iş ve faaliyette esas olan, insanların mutluluğu, huzuru ve güven içinde yaşamalarının sağlanmasıdır. Bunu sağlamak için gerekli ve var olan her sistemin, elemanın araç olduğudur. Yani o cümledeki 'araç' sözcüğü, sizin binek aracınız gibi bir 'araç' değildir."

Doğrusu harika! Harika olan sadece "binek aracı"nın hatırlatılması değil; hayatta "her tür iş ve faaliyette esas olan"ın mutluluk, huzur ve güven olduğu hatırlatılması da harika... Hatta bana kalsa, sadece "Mutluluk" der dururdum. Erdoğan, "demokrasinin bir amaç değil bir araç olduğunu" bu çerçevede iddia ediyorsa, tabii ki tamamiyle haklıdır. Ayrıca bu fikri ortaya atan Erdoğan da değildir; demokrasinin doğduğu ve filizlendiği Eski Yunan'da da bu böyle anlaşılırdı. Dönemin filozofları için de insan hayatında esas olan, herşeyden önce "Mutluluk"du. Bu çerçevede "demokrasi" tabii ki bunun bir aracından ibaretti.

Zaten başka türlüsü düşünülebilir mi? "Demokrasi" eğer en iyi yönetim biçimiyse, bu onun insanların mutluluğa ulaşmasına en fazla imkan veren bir rejim olmasından kaynaklanmıyor mu zaten? Dolayısıyla, bizim çok sık duyduğumuz bir ifade, yani "Demokrasi bir yaşam biçimidir" ifadesi yanlıştır. Demokrasi eğer en iyi rejimse, bu onun insanların "Mutluluk"a ulaşmasına fırsat veren "yaşam biçimleri"nin (dikkat çoğul!) serbestçe yaşanmasını mümkün kılan bir rejim olmasından kaynaklanmıyor mu?

Bu iyi bir mevzu... Bakalım belki devam ederiz...


30 Haziran 2001
Cumartesi
 
KÜRŞAD BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED