T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Batı'ya giden gemi ve yolcuların durumu..

İhtilalci Hasan Amca'ya izafe edilen bir deyiş vardır ya.. - Türkiye Doğu'ya giden bir gemidir.. Güvertedeki insanlar Batı'ya doğru koşup, Batı'ya gittiklerini sanırlar..

Galiba gemi yönünü değiştirdi..

Türkiye gemisi, galiba kaçınılmaz şekilde Batı'ya gidiyor..

Ama güvertedeki insanlardan bazıları, yerlerinde sıkı sıkı durup, hiçbir yere gitmediklerini sanıyorlar..

Bazı yolcular kaptan köşküne çıkmış, dümene ellerini koymuşlar.. Dümeni çevirip, geminin yönünü değiştirmeye çalışıyorlar..

Ama dümen, otomatik-pilota bağlı..

Kaptan köşkündeki dümen, boşta..

Dümene el koyduklarını zannedenler, evcilik oynayan çocuklar gibi..

Güvertedeki yolculardan bazıları da, kaptan köşkündekilerden farksız.. Yolculuğun hiç bitmeyeceğini zannediyorlar.. Oturdukları koltukları, şezlongları, sanki üzerlerine tapulamışlar.. Kalkmaya ve yerlerini başkalarına bırakmaya niyetleri pek yok..

Ya yemek salonundaki bazı yolculara ne demeli?

Sofradaki gümüş çatal-bıçakları, bazıları ceplerine atıyor..

Açık büfedeki yemeklerin hepsini tabaklarına doldurup, diğer yolculara birşey bırakmamaya çalışıyorlar..

Ve bu kesim yolcular, kendi aralarında bir dernek kurmuşlar.. Derneğe de, "Geminin Düzeni Derneği" demişler..

Mesela bazı yolcular, gemideki başı-boşluğa, saçmalıklara itiraz edecek oluyor..

Hemen "Geminin Düzeni Derneği"nin yöneticileri toplanıyor.. Olup bitenleri eleştiren yolcular hakkında, kararlar veriyorlar..

- Bu yolcuyu, yolculuktan çıkarttık..

Yolculuktan çıkartılan yolcu, yine gemide kalıyor.. Ama "yolcu" sayılmıyor artık..

Gemi, zaten yolculuktan çıkartılmış yolcularla dolu..

Aslında, boş dümeni elinde tutan, güvertedeki koltuklara yapışan, yemek salonundan çatal-bıçak çalan yolcular arasında da, daha önce yolculuktan çıkartılmış olanlar var..

Geminin rotasını uzaktan, uydu aracılığı ile belirleyenler, gemiye yerleştirdikleri kameralarla, olup-bitenleri sürekli izliyor..

Bazan hoparlörlerden, uzaklardaki gerçek kaptanın sesi yükseliyor:

- Yeter artık.. Bazılarınız ileri gidiyor.. Böyle çatal-bıçak çalmak ayıptır..

- Kendinize gelin.. Böyle akıl-dışı davranırsanız gemiyi batırırsınız..

- Olmaz böyle şey.. Bir avuç yolcunun, diğer yolcuları yok sayması, zulmetmesi, denizcilik kurallarına uymuyor.. Siz korsan mısınız?

Gemi bazan hızlanıyor, bazan yavaşlıyor..

Ama hep Batı'ya gidiyor..

Gemideki yolculardan bazıları, iyice kural-dışı işler yapınca, uzakta bir helikopter görünüyor..

Sonra bu helikopter güverteye iniyor.. İçinden denetçiler, uzmanlar, yargıçlar çıkıyor..

Bunlar gemiyi yönlendirdiklerini ve yönettiklerini sanan, o bir avuç yolcuyu azarlıyorlar.. Gemi yolculuğunun evrensel kurallarını hatırlatıyorlar..

Bazan da, bu bir avuç yolcuya nezaret etmesi için, bir tane görevli bırakıyorlar..

Ama bazı yolcuların gözleri dönmüş..

Hem kendi aralarında tepişiyorlar, hem de anlaşıp, diğer yolculara eziyet etmek üzere projeler hazırlıyorlar..

Gemi "Gelişmiş Dünya" denilen limana mutlaka varacak..

Gemideki hırsızlar, zorbalar, mutlaka o limanda enterne edilecek..

Ama onlar hiç aldırmıyor.. "Vakit nakittir" diye, alıştıklarını yapıyorlar..

Gemi su alıyor.. Ama, uzaktaki kaptanlar, otomatik pompalarla boşaltıyorlar sintineyi..

Şu yolculuk bir bitse, ne hoş olacak..

ŞAKA

Kim ne getirdi?

"Haberx.com"dan, Can Ozan'ın fıkrasını aktaralım bugün..
Kemal Derviş, Ankara'da ev tutup Keti yengeyi getirdi ya..
Kabinedeki arkadaşları, ellerine hediyelerini alıp "hoş geldin"e gitmişler..
Ziyaretler bitince, Derviş'e sormuş bir arkadaşı:
- Kemal.. Bakan arkadaşların sana neler getirdi?
Derviş saymaya başlamış:
- İsmail Cem vazo, Hikmet Sami Türk biblo, Sümer Oral tablo, Koray Aydın şekerlik getirdi..
Sıra Enis Öksüz'ün hediyesine gelince Derviş bir an duraklamış.. Sonra:
- Enis Öksüz de, anamdan emdiğim sütü burnumdan getirdi, demiş..

TEBESSÜM

Siz bakmayın Ecevit'in söylediklerine..

Ünlü bir "Maliyeci" ile konuşuyoruz..

Yüzü gülüyor..

Neşesinin sebebini sordum.. Cevapladı:

- Nihayet, dünya tarihinde bir ilki başardık.. Geniş kitleleri hiç etkilemeyecek, dar gelirlilere hiç zarar vermeyecek bir vergi türü icad ettik..

- Ne demek istiyorsunuz, dedim

Anlattı:

- Baksanıza Başbakan Ecevit'in açıklamalarına.. Herşeye doğrudan ve vasıtalı vergiler geliyor.. Ama Ecevit, bu vergilerin, yoksul kesimleri etkilemeyeceğini söylüyor.. Tarihin başlangıcından bu yana, ilk kez, yoksul kesimleri etkilemeyecek bir vergi icad edildi.. Bu yüzden çok keyifliyim.. Bir Türk olarak iftihar ediyorum!.

Maliyecinin bu sözlerine güldüm..

Ben de konuştum:

- Hocam.. Siz aldırmayın Ecevit'in söylediklerine.. Kriz oluyor, "esenliğe çıktık" diyor.. Ortaklar birbirlerini yiyorlar.. "Koalisyonda istikrar var" diyor.. Dünya bilgi-iletişim çağına girmiş.. Ecevit "köy-kent" kurmaya çalışıyor.. Gözü, kulağı arızalı.. Ayakta zor duruyor.. "Çok şükür birşeyim yokmuş" diye açıklama yapıyor.. "Vergiler yoksul kesimlere refah getirecek" de diyebilirdi..


30 Haziran 2001
Cumartesi
 
MEHMET BARLAS


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED