T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

A K T Ü E L

Cadı avına 50 bin hayat

Avrupa'da 1430-1780 yılları arasında yaşanan cadı avı sonucu 50 bin kişi katledildi. 350 yıl süren bu av sonucu öldürülen kurbanların yarıya yakını Almanya topraklarında yaşıyordu.

Avrupa'da, Ortaçağ'da yaşanan cadı avı sonucu, büyük çoğunluğu kadın olmak üzere yaklaşık 50 bin kişinin katledildiği belirlendi. Yaklaşık 350 yıl süren bu av sonucu öldürülen kurbanların yarıya yakını, bugünkü Almanya topraklarında yaşıyordu. Yeni doğmuş bebekleri pişirerek elde ettikleri kremleri vücutlarına sürerek uçabildiklerine inanılan cadıların, geceleri katıldıkları kara büyü ayinlerinde şeytanla işbirliği yaptıkları iddia ediliyordu.

Araştırmacı Haydar Akın'ın "Ortaçağ Avrupası'nda Cadılar ve Cadı Avı"adlı kitabı, Dost Kitabevi tarafından yayımlandı. Haydar Akın'ın görevli olarak gittiği Almanya'da, yazılı kaynaklar, mahkeme tutanakları ve diğer belgelerde yaptığı araştırmalar sonucu kaleme aldığı kitaba göre, Avrupa'da 1430-1780 yılları arasında yaşanan cadı avı uygulamaları sonucu, yaklaşık 50 bin kişi öldürüldü. 1560-1630 yılları arasında doruk noktasına çıkan cadı avı, en fazla bugünkü Almanya toprakları, İsviçre, Kuzey İtalya, Polonya, Macaristan, Rusya'nın batı bölgeleri ve bazı kuzey Avrupa ülkelerinde görüldü.

Kimsesiz ve yaşlı kadınlardan başladılar

Araştırmacı Haydar Akın, yaptığı açıklamada, yaşlı ve kimsesiz kadınlarla başlayan, ancak daha sonra erkekler, çocuklar hatta rahipler olmak üzere geniş bir kesime yayılan bu av sonucu, yaklaşık 50 bin kişinin öldürüldüğünün tespit edildiğini söyledi.

Cadıların geceleri vücutlarına yeni doğmuş bebekleri pişirerek yaptıkları kremler sürüp kilometrelerce uzaklıktaki kara büyü ayinlerine uçarak gittiklerinin iddia edildiğini belirten Akın, bu törenlerde şeytanla işbirliği yaptıklarına, saatlerce dans ettiklerine, her önlerine gelenle cinsel ilişkiye girdiklerine inanıldığını kaydetti.

Akın, cadıların, kurt veya köpek gibi bir hayvana dönüşerek insanları taciz ettiğine de inanıldığını kaydederek, bu inanış ve iddialar konusunda söz konusu ülkelerde mahkeme kayıtları, noter belgeleri ve yazıcı kayıtlarından oluşan büyük bir birikim bulunduğunu söyledi.

Av, Afrika ve Güney Amerika'da sürüyor

Haydar Akın, Türkiye'de münferit de olsa özellikle gençler arasında ortaya çıkan "satanizm" akımının, "özellikle Amerika kıtasında bulunan tarikatların Avrupa'daki birer cılız görüntüsü" olduğunu söyledi. Satanizmin aslında binlerce yıldır varolan bir inanç ve yapılanma olduğunu ifade eden Akın, şunları kaydetti: "Günümüzde bu iş o kadar popüler kültürün parçası haline gelmiş ki, Türkiye'de ortaya çıkan satanizm akımı, bugünkü Amerikan kıtasındayaşayan tarikatların, Avrupa'daki cılız birer görüntüsü şeklinde. Türkiye'de gençler arasındaki olaylara baktığımızda, o tarikatın veya inanç bütünlüğünün gereklerini yerine getiren bir yapı içinde olduklarını, ben sanmıyorum. 21. yüzyıldaki bütün bu olguların kökeninde Amerika'daki tarikatların gölgesi vardır. 1998 yılında sadece Afrika kıtasında çoğunluğu kadın olan 1000 civarında insan, cadı oldukları ve şeytanla işbirliği yaptıkları gerekçesiyle katledildi. Güney Amerika'da ve Afrika'da hala şeytanla işbirliği yaptığına inanılan insan inancı çok fazla." Özellikle Amerika'da çok sayıda satanist tarikat bulunduğunu, bunlardan bazılarının mezhepleşmeye çalıştığını belirten Akın, "Bu akımlar, Almanya gibi popüler inanç sistemlerine karşı hoşgörülü olan ülkelerde bayağı örgütlü. Ben, Türkiye'de bunların geniş kesimlere yayılabileceğini sanmıyorum. Çünkü o kültürün altyapısı bizde yok. Bunlar böyle münferit olaylar olarak kalacak, ama insanların canını sıkacak" diye konuştu.

İşkenceden beter deneyler

Cadılıkla suçlanan kişilere, "iğne, soğuk su, kızgın demir, ağlama, tartı tabut" deneyi gibi yöntemler uygulandı. Geç Ortaçağ'da Almanya, Fransa, Belçika, İngiltere ve İspanya gibi ülkelerde uygulanan iğne deneyinde, büyük bir iğne sanığın vücudundaki lekeler, benler ve siğillere teker teker batırılarak kan çıkıp çıkmadığına bakılıyordu.

Kan akmaması, sanığın şeytanla işbirliğine girmiş bir cadı olduğunun kanıtlıyordu. Soğuk su deneyinde ise sanık çıplak vaziyette elleri ve ayakları birbirine önden bağlı olacak şekilde derin bir suya bırakılıyordu. Sanık suda batmazsa bedeninin şeytan tarafından işgal edildiğine inanılıyor ve derhal yakılarak idam ediliyordu. Batarsa, boğulmaya terk ediliyor, böylece "ruhunun öbür dünyaya arınmış bir halde yollandığına" inanılıyordu.

Kızgın demir deneyinde ise ateşte ısıtılarak kızdırılmış demir bir çubuk, iki eliyle tutması için sanığa veriliyordu. Elleri yanmamış veya çok az yanmışsa sanığın "şeytan tarafından korunduğuna, ateşe karşı dayanıklı kılındığına ve şeytanla işbirliği yaptığına" hükmediliyordu. Ağlama deneyinde de sanığın yanında bulunan bir rahip, sanığın suçsuz ise ağlayabileceğini, şayet ağlayamıyorsa kendisini şeytanın engellediğini, bu tutsaklıktan kurtulması için kendisine bir şans verildiğini tekrarlıyordu. Bu ritüelin sonucunda gözlerinden yaş gelmeyen sanık suçlu bulunuyordu.

 
Krize rağmen perde dediler
FKM Çemberlitaş Sahnesi, Azeri yönetmen Mahmutoğlu'nun yönettiği "Bu Vatan Kimin" adlı oyunun galasıyla yarın akşam perde açacak.
Tatlıses'e 'terör' suçlaması
Şehit ve Gazi Aileleri adına bir grup, ünlü türkücü İbrahim Tatlıses hakkında, "terör örgütü PKK'ya yardım ve yataklık ettiği" iddiasıyla Ankara DGM'ye suç duyurusunda bulundu.
Eshab'ül-Kehf külliyesi sanal alemde Kahramanmaraş'ın Afşin ilçesinde bulunan Eshab'ül-Kehf külliyesi, sanal aleme taşındı. Eshab'ül-Kehf Derneği tarafından hazırlananan www.yediuyurlar.com adlı web sayfasında Eshab'ül-Kehf ile ilgili her türlü bilgi ve fotoğraflar yer alıyor. Her yıl yerli ve yabancı binlerce turistin ziyaret ettiği Eshab'ül-Kehf'in sanal ortamda tanıtılması için desteğe ihtiyaç duyduklarını söyleyen Afşin Eshab'ül-Kehf Derneği Başkanı H. Bayram Veli Arıkan, bu çalışmadan sonuç alınabilmesi için maddi desteğe ihtiyaç duyduklarını söyledi. Eshab'ül-Kehf hadisesi, Kur'an-ı Kerim'de ve diğer semavi kitaplarda Bas-ü badel mevt (Yeniden dirilme) inancının delilleri arasında gösterilir.
ERCAN: TÜRKİYE'DE 8'LİK DEPREM OLMAMIŞTIR Jeofizik Kurumu Başkanı Prof. Dr. Ahmet Ercan, "deprem üzerine yapılan asılsız açıklamaların durdurulmasını" isteyerek, "Ne İstanbul'da ne de Türkiye'de 8 ya da daha büyük derecede bir deprem olmamıştır" dedi. İstanbul'un sanıldığı gibi dünya ölçeğinde birinci derece deprem kuşağı içinde olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Ercan, şunları kaydetti: "Ne İstanbul'da ne de Türkiye'de 8 ya da daha büyük bir deprem olmamıştır. Olsa idi birinci derece deprem bölgesi olurdu. Kaldı ki İstanbul toprağının yaklaşık yüzde 65'i depreme çok dayanıklıdır." İstanbul'da binaların kalitesinin iyi olmadığına dikkat çeken Ercan, "Yapılması gereken; planlama dahilinde bunların yüzde 8'inin güçlendirilmesi, önemli yapılara deprem sönümleyicileri koymak" dedi.

19 Mart 2002
Salı
 
Künye
Temsilcilikler
Reklam Tarifesi
Abone Formu
Mesaj Formu
Ana Sayfa | Gündem | Politika| Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED