T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Cheney'e asla ümit verilmemeli

AB Başkan Yardımcısı Cheney'in 12 ülkeyi kapsayan "Irak'ı vurmak" için zemin oluşturma turunun son durağı Ankara ve bugün Cheney Ankara'da...

Cheney gittiği 11 ülke içinde en garantili onayı İsrail'den almış olmalı.

Uluslararası koalisyonun en sağlam ayağı olan İngiltere'de bile Cheney'in ziyaretinin ardından kıyamet koptu ve İngiliz İçişleri Bakanı ile ordu çevreleri Başbakan Blair'i, "macera" olarak niteledikleri Irak operasyonuna karşı uyardı.

Cheney'in ziyaret ettiği Arap ülkelerinden destek yok. Arap ülkeleri özellikle Filistin'de İsrail vahşeti sürerken bir Müslüman ülkenin vurulmasına onay vermenin mümkün olmadığını söylüyor.

Irak'ın vurulmasına İran ve Rusya da karşı.

Şimdi Cheney Ankara'da "Bize destek olun, Irak'ı vuralım, Saddam'ı devirelim" diyecek.

Cheney'in "Irak'ın elinde kitle imha silâhları var, bunlar bölge için çok tehlikeli, asıl amacımız onları yoketmek" şeklindeki savaş gerekçesi bölgede hiçbir ülkeyi ikna etmediği gibi, dünyayı da ikna edemiyor. Kaldı ki, böyle bir savaş gerekçesinin Irak'ın "BM Silâh Denetçileri"ni kabul etmesiyle anlamsız hale gelebileceği de belirtiliyor. Ayrıca, bir ara Genelkurmay Başkanı Kıvcrıkoğlu'nun da söylediği gibi "Kitle imha silâhları pek çok ülkede var, onların hepsine savaş mı açılıyor?" sorusu da, bölgede pek çok ülkenin paylaştığı bir gerçek. Ve ayrıca, ABD Afganistan operasyonundan bu yana daha sıklıkla "Gerekirse nükleer silâhlar kullanabiliriz" temasını işliyor. Amerika'nın "nükleer silâh tehdidi"nde bulunduğu bir zamanda, bir başka ülkeyi, henüz varlığı bile kanıtlanmamış bir "kitle imha silâhı"nı kullanacağı ihtimaline binaen vurmaya kalkışması, dayatılan çarpık mantığın açık bir göstergesi olarak görülüyor.

Cheney'in turundan sonra ortada şöyle bir vakıa var:

-ABD'nin elinde, Irak'ı ortaklaşa vurmak için başka ülkelerin de katılmasını zaruri kılan bir gerekçe mevcut değil.

-O zaman sırf ABD çıkarlarına ilişkin bir gerekçe mevcut ve ABD, bu gerekçeden yola çıkarak başka ülkelerin gücünü Irak'a karşı kullanmaya kalkışıyor.

Böyle bir durumda, ABD'nin, herhangi bir ülkeyi kendi yanında savaş ortamına sokması için, o ülkeyi buna mecbur kılacak bazı imkanlara sahip olması gerekiyor.

Ve sanırım Ankara buluşması da böyle bir zeminde gerçekleşiyor.

Bir kere, hele Suudiler de ülkelerinin üs olarak kullanılamayacağını söyledikten sonra "Türkiyesiz, Türkiye'nin en azından lojistik destek için kullanılamayacağı bir Irak harekatı" nda başarının imkansız olduğu, Cheney'in de bu bilgi ile Türkiye'nin üzerine abanacağı biliniyor.

İki, Türkiye birincinin yaptığı tahribatı henüz telafi edememişken, ikinci bir Irak harekatında rol almanın, Türkiye için artık telafi edilemez bir yıkımla sonuçlanabileceği kaygısını taşıyor. Bunu halk ve yönetim olarak herkesin paylaştığı söylenebilir.

Üç, bir Irak harekatını "riski üstlenilebilir" hale getirmek için öne sürülen tüm gerekçelerin astarı yüzünden pahalı nitelikler taşıdığı da görülüyor. (Irak harekatı kısa sürer, harekattan sonra işler çabuk durulur, Saddam sonrası daha iyi olur, Kürt devleti kurulmaz, olsa olsa bir federatif yapı oluşur, Kürt devleti kurulsa bile bu Türkiye'nin etki alanında bir yapılanma olur, ayrıca federatif yapı içinde Türkmenler'e de özerk alan oluşur, Türkiye'nin turizmi yara alsa bile sonra elde edeceği çıkarlar onu fazlasıyla kapatır...vs.) Tüm bu gerekçeler, Nasrettin hoca'nın borcunu ödemek için evinin önüne diken ekmesi ve oradan gelip geçen koyunların tüylerinin takılmasına bağlı hesabına benzemektedir. Ankara'nın da olayı bu netlik içinde gördüğü düşünülebilir.

Şu söylenebilir ki Ankara, gönüllü olarak bir "Irak operasyonu"na "evet" demeyecektir. Dese bile orada bir "kerhen - yani istemeyerek- yani mecburen" notu bulunacaktır.

Ne yazık ki Ankara kaynaklı bilgiler, bazı şartlarla, ABD kuvvetlerine en azından "üsleri kullandırma" gibi bir kolaylığın sağlanmasının kabul edilebileceği yönündedir.

Ankara'yı bu eğilime sürükleyen halet-i ruhiye tahmin edilebilir:

-Türkiye'nin süregiden ekonomik krizi, 11 Eylül sonrası ilişkiler içinde ABD-Türkiye yakınlaşması, ABD'nin inisiyatifiyle verilen IMF kredisi, bunun sonunda Türkiye'nin iflas uçurumunun başından kurtarıldığı kanaati, ABD'nin AB ile ilişkilerdeki sancıyı dengelediği inancı, dünyanın en büyük gücü ile birlikte hareket etme ve dünyanın yeni stratejik yapılanmasında inisiyatif alabilme ümidi vs...

Bu değerlendirmenin ana malzemesinin "Eli mahkum, çaresizlik, tıkanma psikilojisi" olduğu açıktır. Ve bu değerlendirmede "Amerika Irak'ı gerçekten neden vurmak istiyor? ABD planlamalarına göre Irak'ta yarınların gerçek yapılanması nedir, ve bu yapılanmanın sebebi nedir?" sorusunun cevabı yoktur, buna ilişkin bir kaygı da yoktur. "Türkiye ABD'nin bölgeye ilişkin stratejisinin kaç adım sonrasını görüyor?" sorusu, Türkiye açısından gerçekten hayati bir sorudur.

Cheney, Fiistin'in kan gölü olduğu bir dönemde geziye çıkıyor ve İslâm ülkelerine "Irak'ı vuralım" diyor. BM'den alelacele ABD'nin de iştirakiyle "Filistin devleti"ne atıf yapan bir kararın çıkması bile, Filistin dramındaki ABD vebalini örtemiyor. Ne demek bu? Ya ABD politikalarının aptallaşması demek, ya da "Biz bölgenin hiçbir hassasiyetini önemsemeden hareket edebiliriz" megalomanisine saplanmak demek. Cheney Suudi'lere veya Ankara'ya, "Gel Filistin'de İsrail'le birlikte kana bulanmış elimi sık" diyor. Nasıl bir pervasızlık bu, ya da nasıl bir duyarsızlık, nasıl bir patavatsızlık!

Ankara ne demeli Cheney'e?

Hani Osmanlı döneminde sık sık çıkan savaşların her birinde bir evladını kaybeden ve artık geride çocuğu kalmayan baba, Padişah'a söylemiş:

-Hünkarım, demiş, bundan böyle bana güvenip savaş çıkarmayın!

İşte aynen böyle...

İlk Irak harekatından bu yana yere kapaklandı Türkiye... Artık yeni bir Irak savaşına verecek imkanı kalmadı. Bu defa da savaşa girersek belki Amerika'daki savaş sanayii ona katlanır, belki ABD'nin bölge çıkarları için bir engel daha bertaraf edilmiş olur, belki İsrail için stratejik bir hedefin yakalanmasına imkan hazırlanır, ama artık bizi on IMF stand-by'ı da kurtaramaz. Savaş sonrası oluşacak yapının Türkiye için oluşturacağı belirsizlikler de cabası...


19 Mart 2002
Salı
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED