T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Ankara Cheney'e gerçekten direnecek mi?

Amerikan Başkan Yardımcısı Dick Cheney, Irak lideri Saddam Hüseyin'i devirmeye yönelik Amerikan hazırlıkları çerçevesinde gerçekleştirdiği uzun Ortadoğu turunun son durağı olarak bugün Ankara'da.

Cheney, yoldayken, Ankara'dan ve özellikle Başbakan Bülent Ecevit çıkışlı, 'Irak'a operasyon istemiyoruz' açıklamaları işitildi; Başbakan, kendisine yakın gazetecilere 'Türkiye, Irak harekatına karşı' görüşünü seslendirdi.

Bunların üzerinde fazla durmadık. Amerikalılar'ın durduğunu da sanmıyoruz. Ekonomisi, 'Amerika'nın inayeti ile' IMF'nin rekor 31.5 milyar dolarlık borç yükü altına girmiş, bu borcun yarısı ABD'nin Ankara Büyükelçisi Robert Pearson'un sözcükleriyle 'Amerikan vergi mükellefinin parasından' sağlanmış bir ülkenin, Amerika'ya karşı fazlaca ve geniş bir 'manevra alanı' olamaz.

Amerika'ya karşı Türkiye'nin tek 'manevra marjı' AB'nin önde gelen ülkelerinden biri olabilmesiyle mümkündü. AB, Irak'a karşı bir Amerikan harekatına karşı çıkabildiği oranda, kendi bünyesi içindeki Türkiye'den de beslenerek veya Türkiye, bu konudaki politikasını AB ile 'koordine ederek', söz konusu Amerikan hamlelerine karşı durabilirdi. (Unutmayalım ki, IMF'nin ek kaynağı, Amerika dışındaki yani çoğunlukla AB ülkelerinden oluşan G-7'den karşılanıyor).

Oysa, son günlerde de anlaşıldığı üzere, Türkiye'de 'strateji çizme gücünde' bulunanlar, AB'ye karşı eğilimler taşırken, Amerika'yı koyacak yer bulamıyorlar. Rusya ve İran'a yönelik olarak tasavvur edilen 'hayali' bir açılım dahi 'ABD'yi gözardı etmeden' sözcükleri yerleştirilerek ifade edilmek zorunda kalınıyor.

Irak'a harekat, Amerikan Yönetimi'nin etkili kanadı için bir 'rasyonel-ideolojik' sebepler bir yana bırakılırsa, bir 'takıntı' halinde. Eğer bu konuda bir 'Washington kararı' alınacaksa –henüz alınmadı ama alınacağına dair işaretler kuvvetli- Amerika, tek başına hareket edecek kadar pervasız ve güçlü görünüyor. Dahası, Washington'dan ilettiğimiz bilgilerde, bu konuda 'İran ile el altından mercimeğin fırına verildiği' bile bir söylenti olarak Washington kulislerinde dolaşıyor.

Cheney'in uzun Ortadoğu turunda, çevresindekilerden uluslararası basına sızdırılan bilgilerdeyse, Arap liderlerin kendi kamuoylarına 'Amerika'nın Irak'a karşı girişeceği operasyona şiddetle karşı çıktıkları' ama Cheney'e ikili görüşmelerinde 'sağlam bir gerekçe bulunur ve Filistin-İsrail eksenindeki çatışma yumuşatılırsa buna karşı çıkmayacaklarını' hatta 'Saddam'ın devrilmesini destekleyeceklerini' söyledikleri vurgulanıyor.

Türkiye'de basına yansıyan yetkililerin 'Irak'ta harekata karşıyız' açıklamalarını da böyle değerlendirmekte yarar var. Ankara'da Cheney ile yapılacak görüşmeye ilişkin açıklamalardan ziyade 'açıklanmayacak olanlar' gerçeği yansıtacak.

Yeni Şafak'ta dün 'Cheney'e 6 şart' başlığı altında Dışişleri Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı'nın hazırladığı ileri sürülen söz konusu 'şartlar' şöyle sıralandı:

1. Operasyon öncesi tüm diplomatik yollar kullanılmalı;
2. İsrail-Filistin savaşı çözülmeden Irak'a cephe açılmamalı;
3. 15 milyar dolarlık turizm kaybımız dikkate alınmalı;
4. Saddam'ın devrilmesi için Irak'taki Kürtler kullanılmamalı;
5. Saddam sonrası Irak'ın toprak bütünlüğü korunmalı;
6. Saddam sonrası yeni yönetimde Türkmenler de olmalı.

Dikkat edilirse, bunların hiçbiri ve toplamı 'Türkiye, Irak'a yönelik harekata karşıdır' anlamına gelmiyor. Harekattan 'önce'sine ve 'sonra'sına ilişkin Türkiye'nin Amerika'dan 'talepleri' olarak ortaya çıkıyor.

Bu 'talepler'in karşılanması atla deve değil. Daha önce de belirttik; eğer harekat olursa, bu muhtemelen Kuzey'den yani Türkiye ve Kürtler'in konumlandığı engebeli cepheden değil; güneyden yani petrol kuyularının ve Basra civarında havaalanlarının eli geçirilmesiyle ve İsrail'e güneybatıdan füze saldırısında bulunulmasının engelleneceği düzlük cepheden Bağdat'a doğru yürünerek gerçekleştirilecek. Bu ihtimal, Türkiye'nin 4. ve 5. şartlarını kendiliğinden karşılıyor. 'Türkmenlerin yeni yönetimde temsili'ne ilişkin 6. şart 'zımnen' Kürtler'in de yeni yönetimde temsil edileceklerinin kabulünü ifade etmiş oluyor. Kürtler'in yanına Türkmen unsuru eklemek, hiç kimsenin peşinen reddetmesini gerektirmediği gibi, kendi temsillerine meşruiyet kazandıracağı için başta Kürtler'in isteyeceği bir 'masum talep'.

'Turizm gelir kayıpları'nın karşılanması, birkaç haftadır dış gezilerdeki konferanslarımızda vurguladığımız, 'Türkiye, ekonomik zararlarının karşılanması vaadi ile harekata katılır' ve 'Cheney ile bu konuda pazarlık yapılacak' söylemimize tıpatıp uyuyor. Birinci maddeyi geçiniz. Soyut ve daha şimdiden harekatı kabullenme maddesi o.

Gelelim, 'Filistin-İsrail çözümü'ne. Araplar'ı birinci derecede ilgilendiren de işin burası zaten ve tam da bu alanda iki haftadır Amerika kımıldamaya başladı. Ortadoğu temsilcisi (Em.) General Anthony Zinni'yi çekmiş, Ariel Sharon'un saldırgan politikasında İsrail'in elini kolunu serbest bırakmış, Yasir Arafat'ın Ramallah'taki tutukluluğuna ve Filistin'de 'yönetim değişikliği' arayışlarına 'yeşil ışık' yakmıştı.

Cheney turunun ardından Zinni bölgeye döndü. Arafat'ın 'tutukluluk hali' kaldırıldı. En önemlisi, BM Güvenlik Konseyi, geçen hafta bir 'tarihi karar' kabul etti. 1397 sayılı karar, 'Amerikan tasarısı'nın oylanmasıyla alındı. Ve, 1397 sayılı Güvenlik Konseyi kararı, 242 sayılı (1967) ve 338 sayılı (1973) sayılı kararların yanısıra Filistin sorununa ilişkin kararlar tarihinin 'en önemli' kararı olarak tarihe geçmiş oldu.

Kararın en önemli maddesi, 242 ve 338'e atıfla, 'güvenilir ve tanınmış sınırlar' içindeki İsrail Devleti'nin yanısıra bir 'Filistin Devleti'nden söz etmesi. Böylece, 'Filistin Devleti', ilk kez bir BM Güvenlik Konseyi kararıyla tescil edildi.

Buna ulaşmanın mekanizmaları olarak, çatışmaların durdurulması amacıyla Tenet Planı ve Mitchell Raporu'na işaret edilmekten gayrı (Zinni'nin girişimleri bu zemin üzerinde), Suudi (Prens Abdullah) Barış Planı övüldü.

Önümüzdeki hafta, bu planın Beyrut'ta toplanacak Arap Zirvesi'nin ardından eyleme konulması muhtemel.

Bütün bunlar, Filistin-İsrail Savaşı'nın bir 'Filistin Devleti' istikametinde, Suudi Barış Planı uygulamaya sokularak ve Amerikan zorlamasıyla sona erdirilmesi ihtimalini ortaya çıkarıyor.

Bunun bir anlamı da şu:

Araplar'ın önemli bir bölümü, Irak'ta Saddam'ı devirmeye yönelik bir Amerikan harekatını ya destekleyecek veya sessiz kalacaklar.

Ya, Türkiye karşı çıkarsa?

Şaka ediyor olmalısınız...


19 Mart 2002
Salı
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED