T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Milletçe 'ötmeyen ayakkabı' giymeliyiz!

Ali Püsküllüoğlu'nun "Türkçe Sözlük"ünü açtım ve "Terlik" sözcüğünü buldum. Karşısında şu yazıyor: "Ev içinde giyilen, türlü biçimlerde olabilen, hafif ayakkabı." Gerçekten de terliği "ev içinde" giyiyoruz ve bu "hafif ayakkabı"nın türlü biçimde olanı var... Mutlaka hatırlıyorsunuzdur, eskiden terliğin türlü biçimleri yoktu. Sentetik maddeler çarşıları doldurmadığından, basbayağı ayakkabı gibi terlik de kösele ve deriden imal edilirdi. Üstü ayakkabınınkine kıyasla çok daha yumuşak bir deri, altı yine ayakkabınınkine kıyasla daha ince kösele olarak. Eski terlikler bu özelliklerinden dolayı bugünkülere kıyasla çok daha sağlamdı. Eğer ayak ölçünüzün hızla büyüdüğü bir döneminizde değilseniz, terliğinizi yıllarca kullanabilirdiniz. Şimdi nerde o eski terlikler! Sentetik maddelerin çoğalması sonucu çeşitleri de çok artan bugünün terlikleri artık neredeyse bir iki ayda kullanılmayacak hale geliyor. Deri ve köseleden imal edilen terlikler yine var ama alıcısı ve satıcısı çok azaldı. Şimdi artık hemen herkes kışın daha çok keçeden, yazın ise yumuşak plastikten üretilen terlikleri kullanıyor. Bunlar da kalite kalite tabii ki... Bu terliklerin yaz mevsimi için üretilenleri o kadar tutuldu ki -siz de mutlaka görüyorsunuzdur- yaz günlerinde pek çok insan artık sokakta da bunları giyiyor. Hatta, memurlar için arada bir hatırlatılan "Kıyafet genelgeleri"nden bu terlikleri iş saatlerinde giyenler bile varolduğu anlaşılıyor. Yani özetle, terlik ve ayakkabı kullanımı o derece içiçe girmiş durumda ki, devlet bile arada bir bu işe el atmak gereğini hissediyor.

Herşeye rağmen "terlik"in kullanım alanı yine de -Türkçe Sözlük'ün de belirttiği gibi- "ev içi". Ancak unutmadan söyleyelim ki, özellikle büyük şehirlerin "büyük" semtlerinde ev içinde terlik yerine ayakkabı giyme alışkanlığının hızla yayıldığı da bir gerçek. Batı hayat tarzının benimsendiği bu evlerde gelen misafirlere eskiden olduğu gibi "terlik" verilmediğinden, gelenler ev içine ayakkabılarıyla giriyorlar. Bu iyi bir alışkanlık mı? Tabii ki, her şey gibi bu da tartışılabilir. Her alışkanlık gibi iyi tarafları da var, mahzurları da... Eğer evde küçük çocuk (hele de emekleyen) varsa, bana göre misafirler eve ayakkabılarıyla girmemeleri hususunda nazik bir şekilde uyarılmalıdır. (Görüyorsunuz, yazı giderek âdâb-ı muaşeret dersine dönüyor!) Sokağın (hele de bizim şehirlerimizde) kiri ve pisi misafirlerin ayakkabılarıyla eve taşınacağı için, çok mahzurlu. Ayrıca tabii ki, evin zeminine başka nedenlerden ötürü ayakkabı değmemesini isteyenlerin koyacağı "ayakkabı yasağı" da dikkate alınmalıdır.

Terliğe ilişkin meseleler bununla da sınırlı değil. İşin bir de şu tarafı var: Ev hayatı için öngörülmüş bu "hafif ayakkabı" ayakta olarak her iş yapılabilir mi? Mesela, sözünü ettiğimiz "Genelge"lerin haklı olarak yasakladığı gibi, bir devlet dairesinde çalışan memur makamında terlikle oturabilir mi? Bana göre de, bu memurun sakallı, başörtülü ve kravatsız olmasında hiçbir mahzur yokken, işe terlikle gelmesi kabul edilemez bir alışkanlıktır. Çünkü "ev hali"nin (kimileri buna yanlış olarak "özel hayat" diyor) bir alışkanlığı devlet dairesine (kimileri buna yanlış olarak "kamusal alan" diyor) taşınması uygunsuz bir davranıştır. Yani neredeyse, işe "pijama" ile gelmek gibi bir şeydir. (Bazı "laik" okurlarım "Aynen başörtüsü gibi!" diye düşünüyorlarsa, yanılıyorlar!) Yine bana göre, ne "terlik", ne de "pijama" ile "ciddi" işler yapılamaz. Saydığım bu şeyler herşeyden önce, insanın aklını toparlamasına, "ciddi" konular üzerinde yoğunlaşmasına engeldir. Adı üzerinde; "terlik" ve "pijama"... Yani "gayri ciddi" durumlar için tasarlanmış kıyafetler... Bunun böyle olmadığını başımdan geçen bir olay dolayısıyla bizzat tecrübe de ettim. Şöyle ki: Birkaç yıl önce bir radyoda sabah programı yapmaya başladığımda, radyo yöneticileri stüdyoya ayakkabıyla girmemem gerektiğini (çünkü aletler "toz"dan olumsuz etkileniyormuş) hatırlatarak ayağıma terlik vermişlerdi. Kabul etmedim tabii ki... Onlara şöyle dediğimi hatırlıyorum: "Mümkün değil... Ayağımda terlikle benim siyasi yorum yapmam mümkün değil; havaya giremem, konuşamam!"

Eğer buraya kadar sabretmişseniz, şimdi, hepinizin yadırgadığı muhakkak olan bu "terlik" meselesinin nereden çıktığını açıklayacağım: Şanlıurfa Barosu'na kayıtlı arkadaşlar geçen beni bir gelişmeden haberdar ettiler. Avukat Murat Toprak, geçen ay bir müvekkiliyle görüşmek için Şanlıurfa Tutukevi'ne gidiyor. Cezaevi kapısında arama filan derken sıra artık hemen her yerde karşımıza çıkan "X-Ray cihazı"ndan geçmeye geliyor. Toprak, üzerinde hiçbir madeni cisim olmamasına rağmen cihaz sinyal veriyor. Nihayet anlaşılıyor ki, sinyalin nedeni Toprak'ın ayakkabısındaki çivilerdir! Peki bu durumda ne olacak? Cezaevi kapısındaki görevliler "Ayakkabınız çalıyor avukat bey, ayakkabınızı çıkarın ve terlik giyin ve geçin" diyorlar. Toprak, itiraz ediyor; CMUK'u, bu yasada "iddia ve savunmanın eşit olduğu"nu hatırlatıyor ama nafile... Toprak, bunun üzerine bir "tutanak" düzenlenmesini istiyorsa da görevliler kısa bir tereddütten sonra buna da razı gelmiyorlar. Neyse... Avukat Murat Toprak (ne yapsın?) paşa paşa terliği giyerek müvekkiliyle görüşüyor.

Bitmedi... Toprak, haklı olarak, bir yandan Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurarak cezaevi kapısındaki görevliler ve "terlik giyme" emirini veren amirlerden şikayetçi oluyorken, Baro'yu da durumdan haberdar ediyor. Ve nihayet Başsavcılık'tan karar çıkıyor: Takipsizlik. Başsavcılık'ın kararı da önümde. Sanık jandarma ve cezaevi görevlilerinin "müşteki"nin iddia ettiği gibi görevi kötüye kullanmadıkları için ifadelerinin alınmasına gerek duyulmadığı belirtildikten sonra, "terlik" bahsine ilişkin olarak şu satırlar kaleme alınmış: "Ceza ve iç güvenliğin sağlanması amacıyla yapılan cihaz aramasının gerekli olduğu, buradan geçecek kişilerin de kendi üzerlerine düşen özen ve ihtimamı gösterir (cihazdan geçerken ötebilecek, çivili ayakkabılar giymeyip, ötmeyecek şekilde ayakkabılar giyebilecekleri) ve bu konuda cihazda görevli infaz koruma memurları ve jandarmalara yardımcı olacakları tarafımızdan anlaşılmıştır."

Bana göre de Başsavcılık haklı... Çarşı pazar "ötmeyecek şekilde ayakkabılar"la doluyken, "ötebilecek ayakkabı"da ısrar etmenin ne anlamı var? Şanlıurfa Barosu avukatları takım elbise kravatın altına Adidas giyerek "X Ray cihazı"ndan geçseler dünyanın sonu mu olur? Hadi diyelim "masraf olur" diye buna razı olmadılar; o zaman evlerinden ayaklarında terlikle de mi gelemezler? Ne yani... Hem AB ülkelerinde avukatların cezaevine terlikle girmedikleri ne malûm!

Ben şimdi bir hususu çok merak ediyorum: Acaba Adalet Bakanı da cezaevlerini ziyaret ederken "ötmeyen ayakkabı" mı tercih ediyor?


19 Mart 2002
Salı
 
KÜRŞAD BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED