T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Matruşka ve 18 aile

Demokratik ülkede gizli yasa olur mu? Kimden gizli? Milletten ve milletin vekillerinden gizlenen bir yasa mı söz konusu?

Yayın tarihi 1937. Atatürk son demlerini yaşıyor. 1937, Recep Peker'in Almanya ve İtalya ziyaretlerinden sonra, CHP programına dahil edilen 6 ilkenin, Anayasa'nın 2'nci maddesine eklendiği yıl. Tarihe, Dersim isyanı olarak geçen ayaklanma da 1937 senesinde cereyan ediyor.

Bir yandan Türkiye, dünyaya hâkim olan aşırı cereyanlara maruz kalıyor; bir yandan topraklarımızda, Kürt sorunu yeniden alevleniyor.

İşte 1937 tarihli, 2425 sayılı yasa, böyle bir ortamda kabul ediliyor. Gizli olduğu için muhtevasını bilemiyoruz.

Tek bir nüsha olarak yayınlanan Resmi Gazete, muhafaza altında. Milletvekilleri talep edince onlara gösterilmiyor.

Gizlilik

Geçtiğimiz yıllarda Mustafa Kamalak bu kanunun peşine düşmüştü; ama bir sonuç alamamıştı. Doğrusu, Kamalak'ın verdiği soru önergesi kamuoyuna da pek yansımamıştı.

Adnan Ekinci, Akın Atalay isimli hukukçular da, bu konuda bir iki yazı yazıp kanunun içeriğini öğrenmek istediler. Nafile!

Konuyu, yeniden gündeme, Haberx'te Emin Şirin getirdi. Bu defa, Azmi Ateş, aynı kanunun peşine düştü. Fakat onun çabaları da sonuçsuz kaldı.

"Türkiye'de gizli (!) bir Anayasa var. Hukukun üstünlüğü ilkesi, demokrasi arayışları bu yüzden bir noktadan ileri gidemiyor" diye hep lâtife ederdik. "Gizli anayasa" sözü belki lâtife idi, ama gizli kanun gerçek çıktı.

Bu kanun gizli olduğuna göre, herhalde vatandaşlara uygulanmıyor. Sadece, hikmet-i hükûmet adına, hikmetinden sual edilemeyen bir devlet tarafından, bazı "hukuk dışı" eylemler için kullanılıyor olmalı.

Cevaz verilen bu hukuk dışı eylemler neyin nesi?

Ve acaba, söz konusu kanun, yürürlükten kalktı mı?

Çünkü bir iddiaya göre de, o yasa artık geçerli değil.

Özellikle Susurluk tartışmalarının yapıldığı günümüzde, kapalı kapılar ardında cereyan edenleri halkın öğrenmeye hakkı var.

Konu, tarihin derinliklerine bile terk edilse, kanun işlevini yitirmiş bile olsa, gene de bilmeliyiz. Üstelik, hiçbir resmî ağızdan "Bu kanun yürürlükten kalktı" cümlesini duymadık.

"Susurluk çetesi"

Bu arada, "Devlet içinde çeteler var" diyenler nedense sadece Susurluk üzerinde duruyor? "Çete üyesi" diye cezalandırılanların, tam olarak hangi suçu işledikleri de anlaşılamadı. Tarık Ümit'in kaçırılıp öldürülmesi ortada kaldı; ispatlanamadı; kayıp silâhlardan mahkûmiyet yok. Ömer Lütfü Topal cinayetinin sorumluları bulunamadı.

İbrahim Şahin açısından, bir düğünde Abdullah Çatlı ile, omuz omuza dansetmesi, her ikisinin de aynı çeteden olduğuna dair karine teşkil etti. Ama, aynı düğünde çok sayıda emniyet müdürü ve politikacı vardı.

* * *

Bildiğimiz kadarıyla, Türkiye'de, 1990'lı yıllarda PKK ile mücadele kapsamında, bir dizi faili meçhul cinayet işlendi. Köyler yakıldı, boşaltıldı. PKK'yı besleyen uyuşturucu ticaretinin, "devletle ilişkide olan" ellere geçmesine gayret edildiği ileri sürüldü. Önemli operasyonlarda büyük paralar döndü. Kanun dışına düşmüş bir çok insan (Abdullah Çatlı veyahut Alaaddin Çakıcı gibi) devlet operasyonlarında kullanıldı.

Bu kadar hukukuzluğun ve olağanüstü şartların hüküm sürdüğü bir ortamda, temiz kalmak kolay mı? Hangisi suç, hangisi suç değil... Her şey bıçak sırtında.

Matruşka

Susurluk zaten aydınlanamadı. Kimi yalan yanlış konuştu; kimi sustu. Herkes gizlilik perdesi altına sığındı.

Konuya ışık tutabilecek "Kurşun, adres sormaz" (Matruşka) isimli bir kitap Metin Kaplan imzasıyla piyasaya çıktı. Kahramanları müstear isimle takdim eden bu kitap, bazı önemli iddialara yer veriyor: Bakan (Mahmut Kemal Ağırman) kumarhanecilerden, kumarhanelerini devlete devretmelerini istiyor; o paraların, Çeçen mücadelesinde kullanılacağını söylüyor. Çünkü Ağırman'a göre, sadece İstanbul'daki kumarhanelerin bir yıllık geliri, 8 milyar 395 milyon doları buluyor. Gelirin önemli bir bölümü kara para aklarken alınan komisyondan oluşuyor. Ve kumarhaneciler çok düşük vergi ödüyor.

O sıralarda, hükûmet, "Kale Planı" ile, PKK'ya yardım eden işadamları ve sanatçıların terörist sayılacağını kabul ediyor. Hükûmetin başı, resmi bir rapora dayanarak PKK'ya para veren 57 işadamı ve sanatçıdan söz ediyor.

* * *

Gene Matruşka isimli kitaba göre... Çok ama çok ünlü bir salonda, maroken kolkutlara oturmuş, tartışan insanlar var. Tam 18 kişi. O toplantıya Cevat Çağlayan başkanlık yapıyor. Bazı medya patronları ve işadamları bunlar. Yüzmilyonlarca doları bir çanakta toplamışlar, borsada oynuyorlar ve hep kazanıyorlar. Nazım Malik (Nesim Malki olabilir) ve Ömer Lâtif Toprak (Belki Ömer Lütfü Topal) 18 kişilik aileye katılmamakta direniyor.

Ölüm fermanı, direnmeleri üzerine çıkıyor.

* * *

MOSSAD Genel Merkezi'nde bir toplantı. Konu, Malik suikastı. Malik, 18 ailenin talimatı ile öldürüldü. Bu 18 aile, ellerindeki büyük malî güç ile, borsa, faiz ve dövizi manipüle ederek, her an biraz daha güçlenip büyüyorlardı. Bu 18 ailenin içinde, siyasetçilerin yakınları, bazı banka ve medya patronları, bazı önemli işadamları ve bankacılar var.

Kitabın iddiasına göre bu işadamlarından Malik'e borçlu olanları, 7 milyar dolarlık o borcu, MOSSAD'a ödediler; bu yüzden sıkıntıya düştüler; bankaların içini MOSSAD'a ödeme yapmak için boşalttılar.

Yakayı kurtaranlar

Matruşka, bir roman üslubuyla kaleme alınmış. Zaman zaman gerçeğin tam ortasına düşüyorsunuz; zaman zaman hayali bir dünyaya sürükleniyorsunuz.

Kitaptan alıntı yapmamın sebebi, hayali kısımları bir kenara bıraksanız dahi, gerçeklerin ne kadar girift ve karışık olduğunu göstermek için.

Acaba, çıkar alışverişi nerede başlayıp, nerede bitiyor? Ve basın ile iş camiasında yuvalanan esas mafyaya niçin kimse dokunamıyor?

Bugün İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nın bir türlü hareketlenememesi, sert tırmanış ve düşüşlerin yaşanmamasının sebebi, aile fertlerinin kimisi yargılandığı için mi? Paçayı ele verdiklerini görenler manipülasyonu sona mı erdirdiler?

Evvelden, basın, en ufak sözü dahi "Borsa düşüyor" diye takdim eder; sonra bir umut havası estirilerek ucuza alınan hisselerin yüksek fiyattan satılmasına zemin hazırlardı.

Artık aile parçalandı ama, bir kısmı yakasını adaletten şimdilik kurtardı. Vurgun dönemi sona erdi fakat, sorumluların tümü cezalandırılmadı.


19 Mart 2002
Salı
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED