Olmuş, ya da olması mümkün olaylarla gündemi oluşturmak, işimizin bir parçası gibi oldu. Gerçeği yazmak, araştırmayı gerektirdiğinden genellikle "hikaye" yazmayı benimsedik artık.. İyi yazılmışsa, yani inandırıcı tarafı kuvvetliyse okunuyor. Anlatan güvenilir biriyse, saatlerce dinleniyor. "Ne güzel yazmış, helal olsun" diyen de var, "Ağzı açık" dinleyen de.

ANLI ŞANLI TRANSFERLER

Zamanlama olarak bu günlerde anlatılacak en güzel hikaye transfer. Ortaya atıldığında söz, boşluğa düşüyor ama, bir ukâla gazeteci onu alıp kâğıda döktüğünde, oluyor belge. Gel de şimdi yalan söyle. Biraz koltuk sevdasından, biraz da şımarıklıktan. Para söyletiyor. Parası çok adamlar, birer ekip kurup listeyi yapıyorlar.. 1970'li yıllarda Fenerbahçe, Pele'yi almanın hesaplarını yaptı. 80'li yıllarda gazeteler spor sayfalarını Cruyff, Beckenbauer ile süsledi. Ne güzel palavralardı. Kimine başkanlık kazandırdı, kimine şan şöhret.

VİTRİNDEKİ TÜRKİYE

Şimdiki yalanlar gerçeğe biraz daha yakın. Çünkü Türk futbolu o günlerden buraya fuleli adımlarla geldi. Bunu 48 yıl sonra Dünya Kupası'na katılarak, UEFA Kupası'nı kazanarak belgeledik. Avrupa'nın en gözde kulüplerinden Türkiye'ye gelmek için can atan futbolcular bile var artık. Bi kere vergi cennetiyiz. İkincisi Avrupa ve Dünya vitrinine çıkma şansları var. Üçüncüsü İtalya'ya, İspanya'ya, İngiltere'ye futbolcu ihraç edebiliyoruz. Daha ne olsun. O zaman biz de istediğimizi alabiliriz. Öyle değil mi?..

KONGRE MUHABBETİ

Beşiktaş ve Galatasaray kongre haftasına girdiler. İki büyük kulübümüzde de dikkat ediyorum, transfer listeleri hazırlanıyor. Daha lig bitmeden, daha kongre kazanmadan 'uçmaya' başladılar. İlle de futbolcu değil. Örneğin Canaydın, yönetimi devraldığı takdirde taraftarın hayal ettiği teknik heyete teklif götüreceğini açıkladı. Yani Fatih Terim-Müfit Erkasap ikilisi gibi. Ya da Hagi... Şimdi bu açıklaması Galatasaray Şampiyonlar Ligi'nde ilk ikiye girmek üzereyken, ligte 3. yıldız hesapları yaparken doğru mu? Beşiktaş'ta da aynı tezgah.. Ayrıldıktan sonra ilk kez suskunluğunu bozan Onursal Başkan Süleyman Seba şöyle dedi "Koltuk kavgası yaparken dikkatli konuşun" Ne güzel özetlemiş. Sadece Beşiktaş'ın değil, her kulübün feyz alması gereken sözler. Şimdi böyle derin düşüneni ara ki, bulasın. Çünkü herkes uçmayı seviyor. Palavra dinlemekten, okumaktan keyif alıyor.

HORTLAK COLLİNA

Nerede yaşıyorsanız, orayı, kimlerle yaşıyorsanız, onları tanırsınız. Dürüst ve ilkeli olmak her zaman her yerde iyidir. Biz de ilgili olduğumuz ortamı anlatmaya çalıştık. Ama ilkelerimizden asla ödün vermedik. Şu fani dünyada siz de öyle yapın. Size gerçek gibiymiş gibi anlatılan palavraları okumak veya dinlemek kişiliğinize zarar vermez. Farzedin ki, bir tiyatrodasınız. Sonuçta, izlediğiniz bir oyun. Onlar yalan söyledi diye üzülmenize de gerek yok. Bugüne kadar yalanı ortaya çıkan kaç yönetici taraftarından özür diledi. Ben hiç duymadım, görmedim. Demek ki, böyle gelmiş böyle gidiyor.

Haftalar dolusu, futbolu bir tarafa bırakıp hakemleri konuştuk. Hatalı olsalar da olmasalar da kenarından köşesinden bir şeyler bulup, sayfaların, televizyonların baş köşelerine oturttuk. Her hakeme alternatif bulduk. Mutlu olacağımız hakemleri yurt dışında bile aradık. Sahi aklıma gelmişken, Collina'dan örnek göstermek istiyorum. Hani Türk seyircisinin sempati ile baktığı İtalyan hakemden. İlk derbi maçına, mesela bir Fenerbahçe-Galatasaray maçına getirsek ne olur acaba?. Maçtan sonra hem hortlak gözlü, hem de kel olduğunu farkedeceğiz. Ve kim bilir daha ne çirkinliklerini bulacağız. Biz buyuz işte. Gerisi Ajda Pekkan'ın şarkısında, palavra.. palavra... palavra...

NOT: Bak "Aslan'ım", senin için ligde ne fırtınalar koparıldı. Şu Barca'yı da parçalamak artık farz oldu. Sen Aslan'sın..., Sen Aslan'sın... Sen Aslan'sın...