T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Dananın kuyruğu koptu…

En kritik birkaç günün içindeyiz. Türkiye'nin Irak savaşında alacağı tavra ve konumuna ilişkin tartışmalar muhtemelen nihayetleniyor ve yeni bir dönem başlıyor…

Son iki gündür yazılarımızda bir belirsizlikten söz etmiş, önce iki, ardından üç ihtimalli bir karar sürecine girdiğimizi söylemiştik.

İhtimaller şöyleydi:

1. ABD Türkiye'nin koşullarını kabul ederse tezkere Meclis'ten geçecek…

2. Aksi halde grup serbest bırakılacak ve tezkere reddedilecek…

3. ABD pazarlığa yanaşmasa bile baskı altındaki hükümet riskleri göze alamayıp, kamuoyuna memnuniyetsizliğini ifade ederek tezkerenin geçmesi yönünde çaba harcayacak…

Bugün yaşanan gelişmeler üçüncü ihtimalin hayata geçmek üzere olduğunu gösteriyor.

Her ne kadar dün Meclis'ten ve AKP Genel Merkezi'ne yakın çevrelerden ikinci ihtimale yakın durulduğuna dair bilgiler gelmiş olsa da, belirsizlik havası aslında bu üçüncü ihtimale işaret ediyordu. Zira belirsizliğin kaynağında tedirginlik, baskı altında kalma, devlet kurumlarının taleplerini dikkate alma gibi unsurlar yatıyordu.

Nitekim, önceki gece geç saatlerde telefonda görüştüğümüz ismi bizde saklı AKP'li bir üst düzey yetkili şunları söylüyordu:

"Bunlar en zor saatler, yatınca gözümüze uyku girmiyor, sabahlara kadar içimiz kan ağlıyor, ama mantıklı olmak zorundayız. Büyük baskı altındayız, Türkiye'nin sadece bu yıl içinde 73,5 milyar dolar iç ve dış borç ödemesi var. Bir iki gündür ekonomik, siyasî, hatta askerî konularda yeni baskılarla karşı karşıya bırakılıyoruz. IMF bile bir baskı aracı haline çevrildi. Kamuoyu bunları bilmiyor, anlatmamız da mümkün değil, tezkereyi reddedersek çok zora düşeriz, içimiz kan ağlaya ağlaya milletvekillerine bunları anlatacağız ve olumlu oy kullanmaları için ikna edeceğiz…"

Tezkerenin Bakanlar Kurulu'nda açıldığı ilk saatlerde ABD'nin yeni adımlar atmaması halinde Meclis'te neticenin olumsuz olacağını düşüyorduk; özellikle Ankara'da AKP liderleriyle yaptığımız son temaslar ana hatlarıyla buna işaret ediyordu.

Ne var ki, aynı temaslar karar alıcıların "zıt fikirler arasında sıkıştığını ve sıkça bir uçtan diğer uca kaydıklarını" da gösteriyordu.

Örneğin Tayyip Erdoğan AKP Genel Merkezi'nde yaptığımız görüşmede "savaşın kaçınılmaz olduğunu, ABD'nin Türkiye'ye gereksiniminden çok Türkiye'nin ABD'ye gereksim duyduğunu ve operasyona lojistik destek verilmediği takdirde ülkenin yalnızlaşma riski ve destabilize edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalabileceğini" söylüyordu.

Buna karşılık AKP lideri bundan tam bir gün sonra yaptığımız sohbette, "her hücresiyle savaşa ve savaşa destek vermeye karşı olduğunu söylüyor; destek verilmesi halinde de ülkeyi ciddi risklerin beklediğinin altını çiziyor, örneğin gelecek ABD askerinin ülkeyi nasıl ve ne zaman terkedeceğinin, bölgeye fiili olarak yerleşecek ABD'nin Kuzey Irak'ta ne tür adımlar atacağının belli olmadığını" belirtiyordu. Ve temennisi biraz da bizim yorumumuzla tezkerenin Meclis'te reddedilmesi yönündeydi.

Abdullah Gül'ün durumunun da Erdoğan'dan pek farklı olmadığını biliyoruz.

Evet, birinci görüş ikincisine galebe çaldı…

Dün yaşanan gelişmeler bu çerçevede oldu. Grup toplantısında üç bakanın yaptığı konuşmalarla bir ikna çabası gösterildi, bundan sonuç da alınmış görünüyor. Muhtemelen bugün parti yönetiminin ikna araçları daha keskin olacak…

Bu iki zıt görüşten birincisinin galebe çalması hem Türkiye'nin sıkışıklığı ve bağımlı bir ekonomik yapıya sahip olmasının hem de siyasi iktidarın risk almaktan kaçınmasının, yani güçlünün elindeki kozlara oynayarak daha az kayıp hesabı yapmasının sonucudur.

Elbette TBMM'deki oylamanın ne sonuç vereceği şimdiden söylenemez, hatta Arınç'ın Cumhurbaşkanı'yla yaptığı görüşmede tezkerenin görüşmesinin ertelenmesi için zemin arandığı dikkate alınırsa, oylamanın ne zaman yapılacağı da ilan edilemez…

Ama ana görüntünün değişeceğini sanmıyoruz…

Evet, tarihin tanık olacağı en ahlaksız savaşlardan, hatta savaş da değil katliamlarından birine yol açarak ve destek vererek ahlaki açıdan yaşanacak ayıp şimdiden ortada.

Umarız siyasi açıdan da aynı kayıpla karşı karşıya kalınmaz.

Siyasi iktidar savaş ya da savaşa destek yolunu seçerek, ABD'nin önündeki son engeli de kaldırmış olacaktır. Kimse unutmamalıdır ki, ABD'nin hedefi Saddam'ı devirmenin ötesindeyse, Türkiye oluşacak yeni askeri düzenin hem aracı olduğu kadar amacı da olabilecektir.

Savaşçılar şimdilik kazanıyor; yazık oldu, yazık oluyor…

Ama orta ve uzun vadede kaybeden yine onlar olacaktır. Bu savaş, savaş karşıtı zihniyeti ve onun kuşatacağı dev toplumsal hareketleri besleyecektir…



27 Şubat 2003
Perşembe
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED