T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

K R O N İ K  M E D Y A
'Biz, Kürt devletine niye karşıyız?'

Bugünlerin hırgürü içinde herkesin hemfikir olduğu bir nokta var: Türkiye, Kuzey Irak'ta bir "Kürt devleti"ni engellemek için savaşa giriyor... Hiç kuşkusuz, "tezkereye evet"çi yazarların birinci argümanı da bu. E, bu durumda "evet"çilerin en başında bulunan Ertuğrul Özkök'ün dört ay önce soruyu, "Karşıyız, çünkü..." anlamında sormuş olduğunu düşünüyorsunuz haklı olarak... Fakat yanıldınız... Özkök, o başlığı "Niye karşıyız, anlamıyorum"u anlatmak için atmıştı...

Türkiye'nin şu andaki "Kuzey Irak'ta federasyonu kabul etmeyiz" tezi, Kıbrıs'ta bir zamanlar olan bitene çok benziyor. Hatırlarsanız, Kıbrıs'ta resmî tez olarak yıllarca "federasyon"u savunan Türkiye sessiz sedasız "Kıbrıs'ta iki ayrı devlet" siyasetine geçmişti de, kimse "Ne oluyoruz" diye sormamıştı...

Bu defa dönüşüm öyle sessiz sedasız da değil, aniden ve gürültülü oldu. Şundan üç beş ay öncesine kadar "Kuzey Irak'ta, etnik temelli olmamak koşuluyla federasyona evet" diyen Türkiye, birdenbire "federasyona da hayır" siyasetine geçiverdi ve gene kimse "ne oluyoruz" diye sormuyor...

Radikal'den İsmet Berkan'la Milliyet'ten Hasan Cemal dünkü (26 Şubat) yazılarında, "üzerine ölü toprağı serpilmiş" bu konuyu gündeme getirdi. Onlarla başlayalım, ardından dört ay öncesine, konuyu çok daha cesur bir şekilde tartışma gündemine taşımaya çalışan Ertuğrul Özkök'e döneriz...

Berkan, bir miktar soyutlamayı göze alarak, Türkiye'nin önündeki denklemin aslında "basit" olduğunu yazdı. Söylediğine katıldığımızı belirterek aktaralım:

"Bir basit denklemi var Türkiye'nin... Irak'ta gelecekte kurulması muhtemel bir Kürt devletine ya da ileride devletleşmesi söz konusu bir federatif Kürt yönetimine karşıysanız, çıkması muhtemel savaşta Amerika'nın yanında yer almalısınız¸ yok Kürt devletine karşı değilseniz savaşa da karşı çıkabilirsiniz, gücünüz yetiyorsa hatta Amerikan askerlerine izin vermezsiniz bile..."

Dedik ya, bize de doğru geliyor bu denklem: Belli ki, Amerikan düşmanlığını kazanarak Kuzey Irak'ta bir "Kürt devleti"nin kurulması engellenemez.

Bu durumda Türkiye'nin "bu iş"e bulaşmamasını isteyenlerin şunu da kabul etmesi lazım: "Kurulursa kurulsun. Hem bu, öyle sorgusuz sualsiz kabul edildiği gibi Türkiye'nin milli menfaatlerine aykırı bir gelişme olmayabilir. Hatta Türkiye için 'iyi' bile olabilir." (Tıpkı Ertuğrul Özkök'ün dört ay önce söylediği gibi; geleceğiz o yazıya, biraz sabredin...)

'BİZİM KÜRTLER' NE YAPAR?

Milliyet yazarı Hasan Cemal, izleyebildiğimiz kadarıyla basında haftalardır ilk kez "Kuzey Irak'ta Kürt devleti!" ihtimalini "güvenlik boyutu" dışında bir boyutla tartışmaya açtı. Cemal, "Saddam sonrası kurulacak bir federasyonda ülkenin petrol zenginliğinden pay alarak kalkınacak bir Kürt Federe Devleti, bizim Kürtlerimiz için bir cazibe merkezi olabilir mi?" diye sorduktan sonra, kendi sorusunu şöyle cevaplıyor:

"Kuzey Irak'a yalnız Türkiye'nin güvenliği açısından bakmak doğru olmaz, eksik olur. Kuzey Irak'a aynı zamanda Türkiye'deki refah ve demokrasi penceresinden bakmalıyız.

"Kürt kökenli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ne kadar huzur ve refah içinde yaşarlarsa, demokrasinin nimetlerinden ne kadar çok yararlanırlarsa, Kuzey Irak da Türkiye açısından o kadar sorun olmlaktan çıkar diye düşünüyorum.

"Hele Avrupa Birliği içinde yer alacak bir Türkiye'nin, Kuzey Irak konusunda zorlanmayacağı, istikrar ve toprak bütünlüğü açısından risklerini en aza indireceği kanısındayım. Güvenlik boyutunu elbette göz ardı etmeden, ama daha geniş açılı bir pencereden bakabilmeliyiz Kuzey Irak'a..."

Haklarını yememek için hatırlatalım: Önce Baskın Oran, ardından da Mustafa Erdoğan, "Türkiye kendi Kürtlerine demokratik bir ülke gibi muamele etseydi, şimdi 'bizim Kürtlerimiz yanı başımızda kurulacak bir Kürt devletinden etkilenir, engel olmalıyız' telaşıyla paldır küldür savaşa girmezdi" mealinde yazılar yazdılar...

İşte size bambaşka bir siyasetin ipucu: Dudak uçurtacak radikallikte bir "demokrasi deklarasyonu" ve bölgede ciddi-samimi bir kalkınma hamlesi... Öyle ki, "Bizim Kürtlerimiz" için daha cazip bir "alternatif" bir anda ortadan kalkıversin...

Biliyoruz, bu tür akıl yürütmeler en iyimser bakışla "romantik" olarak değerlendiriliyor ve gülünüp geçiliyor... Doğru siyaset tektir: Kuzey Irak'ta, üniter Irak devleti dışındaki bütün girişimler askeri müdahaleyle engellenmelidir.

ÖZKÖK SORUYU NASIL CEVAPLADI?

Bu yazının başlığını ve spotlarını okumamış olsaydınız, "Sizce bu tür mülahazaları 'romantik' bulacak yazarların başında kim gelir?" sorusuna büyük çoğunluğunuzun "Ertuğrul Özkök" cevabı vereceğinizden eminiz. İnanmak zor ama, bundan dört ay öncesine kadar "Yanıbaşımızda bir Kürt devleti"nin Türkiye için "iyi" olacağını savunuyordu Özkök.

En iyi bölümü en sona saklayan TV programcıları gibi davrandık, farkındayız ama inanın bilinçli olmadı bu. Neyse, işte geldik en güzel bölüme... Artık araya hiç girmeden Ertuğrul Özkök'ün 16 Ekim 2002 tarihli, "Biz Kürt devletine niye karşıyız?" başlıklı yazısından bazı bölümleri buraya alıyoruz:

"BU soruyu üçünü defadır soruyorum. Soruyorum ve Ankara'da Dışişleri çevresinden beni ikna edici bir cevap alamıyorum.

"Türkiye'nin Kuzey Irak politikası, bizim bilmediğimiz bir yerlere kaydedilmiş bir ''milli siyaset'' midir? Soruyu daha açık sorayım. Kuzey Irak'ta bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasına karşı çıkmak, Türkiye'nin Kıbrıs gibi, asla değişmeyecek milli bir siyaseti midir? Kuzey Irak'ta bağımsız bir Kürt devletinin kurulması Türkiye'nin menfaatlerine ters midir? Eğer menfaatlerimizi hakikaten zedeleyecek bir şeyse, birilerinin bunun makul gerekçelerini de halka anlatması gerekir. Ama kimse çıkıp anlatmıyor.

"Ankara'nın sivil ve askeri çevrelerinden sadece şu cümleyi işitiyoruz: 'Kuzey Irak'ta bağımsız Kürt devletinin kurulması savaş nedenidir.' Ben yıllardır bu politikanın biraz daha gerçekçi ve derinlemesine tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Mesela işe şu soruyla başlayabiliriz. Kuzey Irak'ta Türkiye'nin kontrolünde ona dost bir Kürt devletinin kurulması, bizim için daha iyi olmaz mı? Ben 'Olur' diyorum.

"Herkes biliyor ki, o iş artık bitti. Saddam'ın tekrar o bölgeye yerleşmesi bir hayal. O zaman izlediğimiz politika bizi nereye götürecek. O bölgede Türkiye'ye rağmen kurulmuş, dolayısıyla da Türkiye'ye iyi gözle bakmayan bir Kürt realitesi. Siz adına ister devlet deyin, ister demeyin. Orada artık bir Kürt realitesi var. Şimdi düşünelim. Saddam'a komşu olmakla, Barzani ve Talabani'ye komşu olmak, bizim açımızdan ne fark edecektir? İşte bu soruyu üçüncü defadır soruyorum ve inandırıcı bir cevabını da alamıyorum. Her defasında karşıma cevap yerine, basmakalıp bir yargı çıkıyor."

Özkök'ün bu ilginç satırları şu soruyu akla getiriyor ister istemez: Madem Ertuğrul Özkök, Türkiye'nin savaşa girmesinin gerekçesinde herkesten ayrılıyor, bu durumda onun gerekçesi nedir? (A.G.)

Kıbrıs'a 'bit kadar', 'patinaj zinciri'ne bol kepçe!

Son günlerde Kıbrıs sorununa ilişkin yeni, hatta umut verici gelişmeler yaşanmıyor mu? Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan'ın 28 Şubat'a birkaç gün kala gerçekleştirmeye başladığı Ankara, Atina ve Kıbrıs ziyaretlerinin hiç mi anlamı yok? AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'ın Annan ile görüştükten sonra yeni plana "sıcak baktığını" açıklamasının hiç mi değeri yok?

Olur mu öyle şey? Irak seferine rastgelmesi bakımından epeyce şanssız olsa da, bütün bu yaşananlar tabii ki Kıbrıs sorununun çözümü yolunda çok önemli gelişmeler.

Nitekim, haklı olarak, Radikal gazetesi bugüne kadar olduğu gibi "Kıbrıs meselesi"ne ilişkin bu son gelişmeleri ciddi olarak takip ediyor ve söyfalarında değerlendiriyor.

Peki ya ülkenin "en büyük" gazetesi olan Hürriyet'in tavrı ne? Annan'ın Ankara'ya ziyaretiyle başlayan bu son gelişmeleri Hürriyet nasıl takip ediyor? Gecikmeden söyleyelim: Çok, ama çok "gönülsüz" bir biçimde!

Önümüzde 26 Şubat tarihli Hürriyet var. Gazete Annan'ın Atina ziyaretine "bit kadar" bir yer ancak ayırabilmiş. O da meselenin aslını hiç mi hiç özetlemeyen bir başlıkla: "Kıbrıs için verdiğim süre 'suni' değildir" diyor Annan.

Ne dersiniz; bu bir tesadüf olabilir mi?

"Ne yapsınlar, gündeme 'tezkere'nin oturduğu bir günde daha fazlasını beklemek doğru mu?" demeyin sakın, çünkü gazetede yer çok maşallah! Baksanıza; Kıbrıs'a ilişkin çok önemli bir gelişmeye "bit kadar" yer bulunabildiği bir günde, "ABD Hummer'ları için Türk patinaj zinciri" gibi bir "ekonomi" haberi bile kendisine pekâla yarım sayfaya yakın yer bulabilmiş... (K.B.)

Hürriyet okuru unuttu, Kuzey Irak'taki Kürtler'e sesleniyor!

Nihayet Hürriyet gazetesi de Türkiye'nin Irak seferine katılması durumunda başını en çok ağrıtacak olan "Kuzey Irak" meselesini ele almaya başladı.

Biliyorsunuz; Irak seferine ilişkin olarak sadece "ekonomik paket"le ilgilenen Türk medyası, işin başta Kuzey Irak olmak üzere "askeri" ve "siyasi" cephelerine bugüne kadar (nedense) büyük ölçüde kayıtsız kalmayı tercih etti.

Şimdi artık durum değişti tabii ki; özellikle de Kuzey Irak'taki Kürt yönetiminden Türkiye'ye yönelik olarak gelen açık tehditlerden sonra....

Olsun, "Türk medyası"nda çözüm mü yok? Birkaç gündür şahit olduğumuz gibi, "Türk medyası" şimdi de Kuzey Irak'taki Kürt yönetimine yönelik haraket kampanyası açmış durumda.

İşte size taze bir örnek: Hürriyet (26 Şubat), 18. sayfasının manşetinde doğrudan Kuzey Irak'taki Kürt yönetimine sesleniyor: "Gel de çıkar".

Haberin spotu her şeyi anlatan nitelikte: "Barzani ve talabani yanlılılarının çoğunlukta olduğu Kürdistan Ulusal Meclisi dün Erbil'de toplandı ve 'Türkiye'nin bölgeye müdahalesine karşı çıkarız' kararı aldı. Oysa Türkiye uzun süredir tankıyla, topuyla, Mehmetçiği ile zaten bölgede bulunuyor."

Yani açıkcası, "Sıkıysa gel de çıkar".

Görüyorsunuz; bir gazete bilinç kaybına (yoksa "yanlış bilinç" durumu mu diyelim?) uğradığı zaman başına neler geliyor: Normal olarak okuyucularına seslenmesi gereken bir gazete, ateşi yükseldikçe okuru mokuru hepten unutarak doğrudan Kuzey Irak'daki Kürdistan Ulusal Meclisi'ne seslenmeye başlıyor! (K.B.)

'Olağan hal'den tekrar 'Olağanüstü'ye...

Anlaşılan o ki, düğün dernekle kutlanan "olağan hal"in ömrü çok uzun olmayacak. Tercüman'da (Ilıcaklar) yer alan bir haber, "Savaşla birlikte OHAL dönüyor" diyor. Bitmedi; "Olağan hal" yerini belki de "sıkıyönetim"e devredecekmiş: "...Milli Güvenlik Kurulu'nun 28 Şubat Cuma günü yapılacak toplantısında muhtemel bir savaşta kargaşa yaşanmaması için Irak sınırındaki Diyarbakır, batman, Mardin, Siirt ve Hakkari'de Olağanüstü Hal ya da sıkıyönetim uygulaması başlatılması da değerlendirilecek."

İşte size "tezkere"nin ülkeye sağlaması kuvvetle muhtemel kazançlardan bir tanesi...

Dikkat ederseniz, medyada bu "olağanüstü" gelişmeye dikkat çeken de hemen hemen yok gibi... (K.B.)

Değişik bir "hoca", "Atıf Hoca"

Hürriyet genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün geçenlerde yayımladığı bir yazısında sıraladığı "istikbal vadeden" yeni yazarlar arasında Hürriyet yazarı profesör "Atıf Hoca"nın adı da geçiyordu. "Atıf Hoca" bundan böyle, CNN Türk'de bu haftanın ilk günü ilkini yayınladığı bir de program yapacak. Programa (doğru hatırlıyorsak) "Atıf Hoca ile Reklam-Rekabet" adı verilmiş. Programa gözü ilişenler hatırlıyordur; daha çok reklamverenleri teşvik amacını güden, biraz lüzumlu epeyce lüzumsuz lafla doldurulmuş, ama herşeyden önce "Atıf Hoca"nın kendisiyle "rekabet ettiği", (bizden söylemesi) talihi çok açık olmayacağı bugünden aşağı yukarı belli olan bir program... Program Okan Bayülgen'in elinde değneğiyle klipleri "analiz" ettiği "Zaga"dan önce yayımlansaydı, belki ilginç kaçabilirdi ama ne çare....

Neyse biz gelelim işin "rekabet" faslına: Gazete haberlerinden öğreniyoruz ki, gazeteci Halil Nebiler'in bir internet sitesine görderdiği bir mektuptan anlaşıldığı kadarıyla, Hürriyet'teki köşesinde beyaz et üreticisi Köy-Tür'ü batırmak için yazı üstüne yazı yazan Ali Atıf Bir'in rakip firma Banvit'in yayın organında da çalıştığı ortaya çıkmış. Haberi veren gazete, konuya ilişkin yeterli bilgiyi de aktardıktan sonra haklı olarak şu teşhisi koymuş: "Rakibi batırmanın 'medyatik' yolu".

Güzel ve yerinde bir tespit doğrusu... "Atıf Hoca"nın yayına yeni koyduğu programının adına da yakışıyor: "Atıf Hoca ile Reklam ve Rekabet"! Yalan değil, Özkök'ün işaret ettikleri yazarlar bayağı "istikbal vadediyor"! (K.B.)

Peki ilerde 'Tarih' ne yazacak?

Tamam anladık bir şey dediğimiz yok, Irak seferi için çok gönüllüsünüz, olabilir...

Tamam anladık bir şey dediğimiz yok, Irak seferi için haddinden fazla gönüllüsünüz, olabilir.

Tamam anladık bir şey dediğimiz yok, Irak seferi için haftalardır dil döküyorsunuz, olabilir....

Ama "tezkere"nin Meclis'e inmesine neredeyse saatlerin kaldığı bir zamanda "Bu tezkere tarih yazacak" manşetini atabilmeniz, işte bu olmadı....

Ülkenin "en büyük" gazetesinden, Hürriyet'ten söz ediyoruz...

Bir gazetenin, hem de ülkenin en çok satan gazetesinin hiç mi hiç üzerine vazife değilken "tarih yazmak" bahsinde bu derece gönüllü olması görülmüş bir şey midir?

Demek öyle.... Demek "Bu tezkere tarih yazacak"...

İşbölümü belli oldu sayılır: Tezkere tarih yazacak, Hürriyet de yazılan bu tarihi yazacak....

Her şey iyi güzel de acaba ilerde sizin hakkınızda "Tarih" ne yazacak?

"Tarih bilinci" bu derece yüksek bir gazetenin bu soruya da cevap araması gerekmez mi?

Bakalım ilerde "tarih" ne yazacak... (K.B.)


27 Şubat 2003
Perşembe
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED