T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Meclis'in misyonu

Tezkerenin Meclis'te bugün görüşülmesi bekleniyor. Tezkerenin görüşülmesi, herhangi bir "hükümet tezkeresi" görüşmesinden çok daha özel bir önem kazanmış bulunuyor. Bu, bizatihi tezkerenin mahiyetinden kaynaklandığı gibi, hükümetin konuyu Meclis'e odaklamasından da kaynaklanıyor.

Öyle bir gelişme oldu ki, sanki hükümet, sistemin "kuvvetler ayrılığı" ilkesini özel olarak işletmeyi ve ABD ile yürütülen müzakere sürecinin bir parçası haline getirmeyi tercih etti. Tezkerenin Meclis'e sunulmasının kabul edildiği Bakanlar Kurulu toplantısından sonra açıklama yapan Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, gerek "Meclis gündemine hakimdir" diyerek gerek "kuvvetler ayrılığı" ilkesini Meclis'in bağımsız inisiyatif kullanacağı vurgusuyla seslendirerek, ve gerekse "Anayasal meşruiyyeti Meclis kararının belirleyeceği"nin altını çizerek Meclis'i adeta Türkiye'nin son kararını verecek kurum olarak takdim etti. Aslında anayasal çerçevede doğrusu da budur: "Dışarıya asker gönderme" nin de, "yabancı üskerlerin Türkiye topraklarında bulunması"nın da ancak "Meclis kararı" ile mümkün olacağını amirdir Anayasa...

Hükümetin tavrından algılanan bir başka şey ise, Meclis'in kararını bir itibar sorunu yapmayacağı, aksine, bu safhayı "Türkiye'nin demokratik sürece verdiği önem" açısından gerekli bulduğu yönündedir. Bu duruma göre "hükümet tezkeresi" asıl karar mercii olan TBMM'ye sunulan bir öneriden ibarettir. Yani hükümet, bir anlamda sistem içinde kendi kendini sınırlama görüntüsünü tercih etmiş olmaktadır. (Bu değerlendirmeye tabii ki "acaba gerçekten böyle mi?" sorusu sorulabilir. AKP grubunda dün yürütülen ikna çalışmaları hükümetin konuya asıldığının işareti değil midir?)

Eğer yukarda değindiğimiz gibi hükümetin tavrı Meclis'in "özgür kararı"nı gerçekten önemsemek anlamına geliyorsa, o zaman Meclis'in "tezkere görüşmesi"nin, Türkiye'nin kararı açısından hayati değer taşıdığı açıktır.

Ve o zaman, Meclis'in tezkereyi, formaliteyi tamamlama duygusundan uzakta, işin ehemmiyetine yakışır bir çerçevede değerlendirmesi gerekir.

Burada Meclis'in, ABD ile mutabakat metnini görmek istemesi, mutabakat metnine dair yeni teklifler geliştirmesi, tezkerenin muhtevasına ilişkin yeni düzenlemeler önermesi de tabii olarak beklenmelidir.

Meclis buna ihtiyaç duyacaktır. Çünkü, Başbakan Yardımcısı Şener'in açıklamalarında "ABD ile varılan mutabakatın bakanların birçoğunun içine sinmediği"nin de altı çizilmiştir. Diğer bir Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yançınbayır da, kamuoyu önünde huzursuzluğunu ifade etmiştir. Haklı olarak CHP Genel Başkanı Baykal da, "Bakanların içine sinmeyen şeyi bize onaylatmak istiyorlar" diyerek olaydaki garipliğe işaret etmiştir. Kaldı ki, henüz ABD ile müzakereler devam ediyor. Yani şöyle bir gariplik var: Hükümet hem "Bana güvenerek tezkereyi onayla" diyor, hem de "Meclis gündemine hakimdir" diyor. Yani doğrusu hükümetin Meclis'ten neyi istediği de çok net gözükmemektedir.

Bu durumda Meclis, en azından kendi kararını netleştirmek için hadiseyi doğru görmek, süreci doğru okumak., hükümetin neyi niçin yaptığını öğrenmek, muhtemel risklerin nasıl atlatılacağına dair güvenceler edinmek, ABD'ye yönelik kuşkuları gidermek için gerekli supabların garantiye alınıp alınmadığını, daha tezkere Meclis'ten geçmeden İskenderun'a yapılmakta olan yığınağın hukuk çerçevesinin ne olduğunu sorgulama ve belki de Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkanı'nın özenle vurguladığı "uluslararası meşruiyyet" ihtiyacının nasıl karşılanacağı sorma ihtiyacını hissedecektir.

Bu, hiç şüphesiz küçük bir çalışma değildir. Siyasi, ekonomik ve askeri alanda 100 sayfayı aşan ve Türkiye'nin bölgedeki stratejik açılımının ana metni hüviyetini kazanacağı görülen bir mutabakat çerçevesinden söz edildiğine göre, bunun genel kuruldan önce komisyonlarda görüşülmesi ihtiyacı olmayacak mı ya da Meclis'te yapılacak bir genel görüşme ile yetinmek mümkün olacak mıdır? Bizzat hükümet bununla yetinecek midir? Yoksa hükümet de böylesine hayati bir kararda Meclis'e verilen yetkinin gerçek boyutuyla devreye girmesi ihtiyacını mı hissetmektedir?

Hükümetin Irak gerilimi vesilesiyle Meclis'in anayasal misyonunu öne çıkarma tavrı, demokratik süreç açısından önemli bir jest olmuştur. Ancak, "ikna odaları" ile bunu göstermelik hale getirmemek kaydıyla...

Kuzey Irak'ta tehlike sinyali

"Gerekirse Türk Silahlı Kuvvetleri ile çatışırız" yollu açıklamalardan sonra şimdi de Kuzey Iraklı Kürt liderlerin Bush yönetiminden bölgede bir çatışma riskine işaretle "Komşu ülkelerin Kuzey Irak'taki demokratik hükümeti yoketmesine karşı koruma istediği"ne dair haberler geliyor.

Bu, Kuzey Irak'ta kontrol dışı bir gelişmenin olduğu ve her zaman bir başka platforma sıçrayabileceği ihtimalini akla getirmektedir. 1991'den beri de facto olarak devlet şeklinde yapılanmakta - yapılandırılmakta olan Kürt varlığının hangi vasatta hangi platforma sıçrayabileceği ise, gerçekten tahmini zor bir hadesidir. Ya Rum yönetimini "Kıbrıs devleti" gibi tanıyan bir uluslararası irade, Kuzey Irak Kürtleri için de devreye girerse... Böyle bir soru anlamsız mıdır? Müzakerelerde ABD'nin Irak'taki nüfus gruplarına bakışından Türk yetkililerin okuduğu böyle bir gelişmenin işaretleri değil midir?

Türkiye'nin zorluğu "Amerikan tehdidi"ni seslendirememesinden geliyor diye düşünmek hiç de yabana atılmamalı.


27 Şubat 2003
Perşembe
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED