T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Yükseköğretim yasa tasarısı taslağı üzerine

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan yeni Yükseköğretim Yasa Tasarısı Taslağı tartışmaya açılmıştır. Önceki yazımızda belirttiğimiz gibi bir yandan Anayasa'nın 130 ve 131. maddeleri, diğer yandan da 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası değiştirilmektedir.

Anayasa'nın 130 ve 131. maddelerinde yükseköğretim kurumları ile yükseköğretim üst kuruluşları düzenlenmektedir.

Hükümetin YÖK sisteminde yapmayı düşündüğü değişiklik öncelikle Anayasa'daki 130 ve 131. maddelerinde değişiklik yapmayı gerektirmektedir. Bundan dolayı da öncelikle bu iki maddede değişiklik düşünülmektedir.

Tasarı taslağında Anayasa'nın bu iki maddesinde düşünülen değişikliklerde bazı hususlar Anayasa'dan çıkarılırken bazı hususlar ilave edilmektedir. Ama genel olarak ana çatının korunmakta olduğu söylenebilir. İlk bakışta 1981'deki ayrıntılı düzenlemenin olduğu gibi sürdürülmek istendiği görüntüsü doğru değildir. Hem 130. hem de 131. maddelerin ayrıntılardan arındırılması, sadece genel amaçların, temel ilkelerin ve kurumsal ana çatının belirtilmesiyle yetinilmelidir. Ayrıntıların yasaya bırakılması daha doğru bir yöntem olabilir.

Üç temel yenilik...

Yeni tasarı taslağının üç temel yenilik getirdiği söylenebilir. Biri mevcut YÖK sistemindeki merkeziyetçiliği ortadan kaldırarak üniversitelerin bilimsel, idari ve mali özerkliğini öne çıkarması, ikincisi yönetimin her düzeyinde demokratik katılımı esas alması ve üçüncüsü de rektör ve dekanların seçimleriyle ilgili olarak getirilen sistemdir.

Yeni tasarı taslağı mevcut Yükseköğretim Kurulu (YÖK) yerine Yükseköğretim Eşgüdüm Kurulu'nu getirmektedir. Yeni sistemde rektörler ve seçilmiş öğretim üyelerinden oluşan Üniversitelerarası Kurul daha aktif hale getirilmektedir. Akademik ölçütleri belirleme, yükseköğretim kurumların denetimi, değerlendirilmeleri ve akademik unvanların kazanılması ve kaybedilmesine ilişkin kriterleri koyma konusunda Üniversitelerarası Kurul'un yetkili kılınması önemli bir yenilik olarak değerlendirilebilir.

Hem Anayasa'da getirilmek istenen değişiklikte, hem de yasa tasarısında üniversitelerin "idari, mali ve bilimsel özerkliği" öne çıkarılmakta "öğretim üyeleri ile yardımcıları (nın) serbestçe her türlü bilimsel araştırma ve yayında bulunabilecekleri" belirtilmektedir.

Açıklanan taslağa getirilen eleştirilerin çoğu oluşturulan Yükseköğretim Eşgüdüm Kurulu'nun (YEK) üyelerine yöneliktir. Taslağa göre YEK toplam on yedi üyeden oluşacaktır. Bu üyelerden yedisi Üniversitelerarası Kurul, yedisi Bakanlar Kurulu ve üçü de kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşu ile sendikalardan seçilecektir. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinden bir, TİSK'ten bir ve en büyük iki sendikadan bir üyenin YEK'te yer alması aslında eleştirilmesi gereken bir hususu değil katılım açısından takdir edilmesi gereken bir yeniliktir.

Rektör ve dekan seçimleri

YÖK sisteminin en çok eleştirilen ve tartışılan yanı rektör seçimleri ve atamalarıyla ilgilidir. Önceleri doğrudan YÖK'ün önerisiyle atanan rektörler daha sonra üniversitelerde öğretim üyelerinin altı adayı seçmeleri, bunları YÖK'ün üçe indirmesi ve üç kişiden birini Cumhurbaşkanı'nın ataması şeklinde gerçekleştirilmektedir. Tasarı YÖK'ü veya yeni şekliyle YEK'i devreden çıkarmaktadır. Rektörler üniversitedeki öğretim üyelerinin oylarıyla seçileceklerdir. En çok oy alan iki adaydan birini Cumhurbaşkanı atayacaktır. Ayrıca rektörlerin beş yıllık bir süre için ve tek dönemli olarak atanmalarının son derece isabetli bir düzenleme olduğu görülmektedir. Zira yaşanan tecrübeler rektörlerin iki dönem atanabilmelerinin çeşitli sıkıntılara ve yanlış uygulamalara yolaçtığını göstermiştir. Tek dönemli olması en doğrusu olsa gerektir. Sürenin beş yıla çıkarılması da isabetlidir.

Dekanların ilgili fakülte öğretim üyelerinin seçimi ile belirlenmeleri, en çok oy alan adayın rektör tarafından üç yıllık bir süre için atanacağı düzenlemesi de isabetli gözükmektedir. Zira dekan atamaları, bugün tamamen fakültedeki öğretim üyelerinden bağımsız yapılmakta ve çeşitli sıkıntılara yol açmaktadır. Bunun rektörlere bırakılması yerindedir.

Kısaca yeni Yükseköğretim Yasa Tasarısı taslağının katılım ve özerklik ilkeleri üzerinde yükselmesi, öğretim üyelerini aktif hale getirmesi, sorumluluğu yayması, merkeziyetçilikten uzaklaşarak akademik birimleri öne çıkarması önemli ve rasyonel gelişmelerdir. Ancak taslağın dili, bazı detaylar ve kavramlaştırmalar konusunda sorunlar bulunduğunu da belirtmek gerekiyor.


27 Şubat 2003
Perşembe
 
DAVUT DURSUN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED