T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Dolar diplomasisi, müttefik pazarı, küresel 28 Şubat'ın ağına düşmek

Saldırganlığı esas alan yeni uluslararası ilişkiler konsepti nedeniyle dünya genelinde şiddetli bir direnişle karşılaşan Amerika, yalnızlığını "müttefik satın alarak" gidermeye çalışıyor. 11 Eylül'den hemen sonra "her hedef için ayrı müttefik" "kullanacağını" açıklayan ve uzun vadeli stratejik ilişkilere vefa göstermeyeceğinin işaretini veren Bush-Cheney yönetimi, bu politikasını "en çirkin haliyle" Irak sürecinde uyguluyor. İngiltere ve İsrail dışında tamamen desteksiz kalan ABD, bazı "etkisiz ülkeler"i "savaş rüşveti" dağıtarak veya "Irak petrolünden pay verme" taahhütleriyle yanına çekiyor. Uluslararası ilişkilerde öyle "rezil" bir süreç başlatıldı ki, dünya, en yalın anlamıyla "saldırı, işgal, yağma ve hegemonya" kavramlarıyla ancak tanımlanabilecek bir açgözlülüğe silah zoruyla teslim ediliyor.

Türkiye'ye ağır hakaretler

Türkiye ile Amerika arasında yapılan savaş pazarlıkları dünya kamuoyunda öyle yanlış ve hakarete varan nitelemeler ortaya çıkardı ki, Türkiye hakkında "satılık müttefik" "paralı asker" gibi ağır kaharet içeren sıfatlar kullanılır oldu. Türkiye, Ürdün ve BM Güvenlik Konseyi'ndeki bazı geçici üyeler hariç, ABD ve İngiltere'nin dünyanın hiçbir ülkesiyle ittifak pazarlıkları bu seyirde gelişmedi. Türkiye ve Ürdün'ün rolünü, "yürütülen çetin pazarlıklar"a rağmen "ABD-Türkiye-İsrail" ekseni belirlerken, Güvenlik Konseyi'nin geçici üyelerine resmen "rüşvet" dağıtılıyor. ABD ve İngiltere'nin destek istediği ülkelere, "rüşvet ve şantaj"dan başka önerebileceği hiçbir gerekçesi yok. Bizim de rüşvet ve şantajın etkili olduğu ülkeler kategorisine girmemiz, Türkiye'nin imajına ağır darbe vuracak. ABD-Türkiye-İsrail ekseni içinde yer alan Ürdün de ABD askerinin topraklarına gelmesini onayladı. Ancak iki ay önce ABD askerleri Ürdün'e gelmişti.

Amerika şimdi Güvenlik Konseyi'nde Alman-Fransız dayanışmasını aşmak için rüşvet dağıtma, "ülkeleri satın alma" yöntemini uyguluyor. İngiltere'nin Irak için yeni BM karar tasarısını Güvenlik Konseyi'ne sunmasının ardından Almanya ve Fransa karşı önergesini Konsey'e sundu. Rusya ve Çin, Alman-Fransız önerisine desteğini açıkladı. Almanya, Fransa, Rusya ve Çin arasında baş döndürücü bir diplomasi trafiği yaşanıyor. Bu ülkeler bir taraftan "ABD-İngiliz cephesi"ne karşı muhalif dayanışma hattı oluşturmaya çalışırken diğer taraftan etki altında tuttukları ülkeleri kendi saflarına çekiyor.

Güvenlik Konseyi'nden karar çıkması mümkün değil. ABD'nin sonucunu bile bile saldırganlığına haklılık kazandırmaya çalışmasının nedeni; "Ben yapacağımı yaptım" deme şansını yakalamak ve Fransa ile Almanya'nın nüfuzunu ölçmek. Bunun için Şili, Angola, Pakistan, Meksika, Kamerun, Gine gibi geçici üyeleri rüşvetle ikna etmeye çalışıyor. Eğer hiçbir veto olmadan 9 ülkenin onayını alırlarsa saldırının kılıfı hazırlanacak. Sonuç çok önemli değil. Şantajın büyüğünü BM'ye yapıyorlar: "Ya istediğimizi yap ya da seni tarihe gömeriz."

Konsey'in on üyesi Amerika'dan askeri destek alıyor ve aldığı destekler kendilerine şantaj olarak geri döndü. 2002-2003 yılında Bulgaristan 32 milyon dolar, Doğu Avrupa ülkeleri 97 milyon dolar, Pakistan "ABD askerlerine ev sahipliği yapma ücreti" olarak 50 milyon dolar, Angola 117 milyon dolar, Kamerun 200 milyon dolar, Şili 2 milyon dolar, Meksika 44 milyon dolar aldı. Müttefik satın almak bu kadar ucuz. Birkaç milyon dolara bir ülkenin ve milletin kaderi satın alınabiliyor.

Küresel 28 Şubat ve "İslam tehdidi"

Kamuoyu Ankara'nın "güvenlik" gerekçelerini ikna edici bulmuyor. Bu savaşta üstlendiğimiz rol, Kuzey Irak'a güvenlik getirmekten ziyade, Amerika'nın küresel Haçlı Savaşı'na verdiğimiz destekle tanımlanacak. Biz bu işe gönüllü olduğumuzu 28 Şubat'ta ortaya koyduk. Amerika ve İsrail'in Ortadoğu ve İslam coğrafyasında "İslam tehdidi"ni bertaraf etmek için hazırladığı projeleri uyguladık. Öyle ki, Ortadoğu'dan Orta Asya'ya kadar bu projeler için ön cepheye sürüldük. Şimdi aynı kaynakların Ortadoğu'yu yeniden düzenlemek için hazırladığı global projede aynı role soyunuyoruz. Yani "küresel 28 Şubat"ın ön cephesinde yer alıyoruz. Onbinlerce Amerikan askerinin yıllarca Türkiye topraklarında kalmasına, onbinlercesinin bir komşu ülkeye saldırmasına izin vermek, Endonezya'dan Fas'a uzanan İslam coğrafyasını köleleştirilme projesine imza atmaktır.

"Türkiye'nin ulusal çıkarları" ile kamufle edilen, aslında ulusal çıkarlarının altını oyan böyle bir teslimiyet, yakın tarihin en büyük skandalı olacak. Artık hiç kimsenin Şaron'un katliam politikalarını eleştirme hakkı kalmayacak. Zira 11 Eylül sonrası Amerikan dış politikasını da esir alan bu politika, Türkiye'yi de rehin almak üzere.

CIA eski Başkanı James Woolsey, ABD'nin Irak'tan sonra Suriye ile ilgilenmesi gerektiğini söyledi. Woolsey, Suriyeliler'in Lübnan'dan çekilmesi ve Hizbullah'a verdiği desteğin son bulması için yoğun baskı uygulanmasını, böylece İran'ın da zayıflatılmasını önerdi. Aynı ifadeleri "Cheney-Rumsfeld-Wolfowitz üçlüsü" ve Ariel Şaron da dile getiriyor. Ankara'nın ne tür bir tezgahın içine çekildiğini kimse görmüyor mu? İran'a karşı cepheye sürüldüğümüzde Güney Azerbaycan'la ilgili güvenlik gerekçelerini mi öne sürüp kamuoyunu ikna edeceğiz?

Ankara'da savaşın gerekçesine ilişkin ikna yönteminin Bush ve Şaron'un mafya düzenini andıran tezleriyle örtüşmesi endişe verici. Türkiye de "önleyici savaş"ı resmi ağızlardan dile getirmeye başladı. Bu, uluslararası toplum içinde marjinal bir duruma düşmek üzere olduğumuzun işareti. Türkiye kamuoyunu ikna için kullanılan söylemle Amerika'nın dünyayı ikna için kullandığı söylemin örtüşmesi ne kadar hazin. Öyle bir zihinsel kuşatma uygulandı ki, artık pazarlıkların bir adım ötesini göremez olduk. Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış'ın, savaşın dışında kalmanın sakıncalarını sayarken "Avrupa Birliği'nin dışında kalırız" şeklinde bir ifade kullanması buna bir örnek. ABD-İngiltere-İsrail cephesinden yana tercih kullanan Türkiye'nin, Kıta Avrupası ile ilişkilerinin gerginleşeceğini bilmeyen yok. ABD'ye meydan okuyan Alman-Fransız ekseni dışında hangi Avrupa Birliği'nden söz ediyoruz acaba?


27 Şubat 2003
Perşembe
 
İBRAHİM KARAGÜL


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED