T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
'Dünyaya bedeliz ama...' reklamı

Tek tek her milletin, yalnızca o coğrafyadan olanların anlayabileceği son derece 'benzemez kimse sana' halleri vardır, bilirsiniz. Ve millet dediğin aslında, her ferdin zamanın derinliklerinden bugüne eli uzanan görünmez bir bilgi kaynağından edindiği bu 'anlaşılmaz davranış sendrom'larından müteşekkildir biraz da. Bu tarafın halleri de, canayakınlıkları, komiklikleriyle bambaşkadır diğerlerinden...

Bir kavganın tam ortasından geçerken, 'aman bulaşmayayım'larla ağır ağır sıvışmak bize dairdir mesela. Otobüs kuyruklarında insanların gözünün içine baka baka 'kaynak yapma' durumları keza. Sırada önüne geçene duyduğu öfkeyi, ancak kendi duyacağı şekilde homurdanarak yatıştırmak da ancak bu yörede rastlanabilecek bir davranış stilidir ki, başka yerde, mumla dahi aransa bulunamaz cinsten bir nevi şahsına münhasırlıktır yani.

İşte konferans, seminer, panel gibi bilumum bilgi alışverişine yarayan toplantılarda ortamın sessiz, ılık ve biraz da 'sıkıcı' olması nedeniyle 'hafiften kestirmek' de buralı olmanın belirteç görevi gören davranış kalıpları arasındadır çoğunlukla.

Beyaz eşya değil, coşku makinesi

İşte Arçelik'in son halka reklamının, Erzincanlı Bekçi Sırrı'nın (Şafak Sezer) gayet aklı başında, son derece kravatlı, olayın ciddiyetini artıracak derecede bol Japon bulunan bir tanıtım toplantısındaki uyuklama görüntüsüyle açılışı da 'buralılığa' vurgu yapmak içindir. Bir aidiyet vurgusu. Tıpkı ilk reklamda robotun, bekçiye 'nerelisin, 'içinden mi?' sorusuyla oluşturduğu gibi bir vurgu.

Ancak işte bu ciddiyet bir süre sonra bozuluyor. Kendinden gayet emin robotun, ağır mekanik adımlarla kürsüye yaklaşarak belli ki bu konuda dirsek çürütmüş yetkilinin kulağına 'direct drive'ı fısıldamasından sonra, başta şekerleme hallerinden silkinen karikatür tipleme Bekçi Sırrı olmak üzere olay mahallinde bulunan herkes birden havalara zıplıyor ve başlıyor ritim tutmaya. Garip bir övünçle grubun başını çekiyor Sırrı, kara gözlüklerin ardındaki gözleri mutluluktan yaşaracak derecede...

Sanki üretilen bir beyaz eşya değil de, ortalığa yerinde duramayan bir coşkuyla, önüne geçilemez bir pür-neşe yağdıran bir devr-i daim makinesi.

Türk'ün zihninde 'ağır ol molla desinler' ciddiyeti ile, 'teknoloji denince Japonya' şeklinde, çalışkanlık ve başarının getirdiği bir sevimlilik yüklenen Japonlar'ın, ayağa fırlayıp tıknaz anatomilerinden beklenmeyecek bir kıvraklıkla elleri havada dansetmeye başlamaları da enteresan...

Adamlar kitabını yazmışlar canım

İyi de, "Adamlar işi biliyor, bir de onlar baksın" şeklindeki, en fazla ödevini öğretmene göstermek için yarışan öğrenci ruh hallerine tekabül eden bu 'test ettirdik, onaylattık' reklamındaki -belli ki işadamı- kerli felli Japonlar'ın bunca neşesi neye delalet?

En hasını üretebilecekleri gün gibi aşikar olan robotun insan taklidi mi? Yoksa belki onlarda artık 'eskimiş' kategorisine girebilecek 'direct drive' teknoloji mi böylesine havalara uçmalara neden?

Bir de... Reklam, bir yandan 'Türk'ün, teknolojinin kitabını yazmış adamlar karşısındaki başarısı'nı anlatırken, bir yandan da davranış kalıplarıyla bizden biri olduğunun altı kalın uçlu kalemle çizilen Bekçi tiplemesiyle 'bilgiyi, en fazla alkışlayabilecek kapasitede, sevimli ama bir o kadar cahil insan' diyerek garip bir paradoksa da düşmüyor değil...

O da ayrı mevzu tabii...


27 Şubat 2003
Perşembe
 
ÖZLEM ALBAYRAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED