AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

K R O N İ K  M E D Y A
Habertürk'ten yeni öcüler,
yeni kurt masalları

Habertürk, bütün "moral bozucu" gelişmelere rağmen (en son Genelkurmay Başkanı'nın 'Bu, bizim savaşımız değil' açıklaması gelmişti) Türkiye'nin de "askere alınması" için bütün gücüyle çabalıyor. Gazete, dünkü (27 Mart) birinci sayfasının neredeyse tamamını gene bu "iş"e ayırdı. Önceki gün "Rum'a kaptırdık; ABD'yi Rumlarla işbirliğine mecbur bıraktık"a ayrılan sürmanşet, dün de "Ermenistan da üs verdi"ye tahsis edilmişti. Dün Habertürk TV'yi de izledik; meğer orası daha eğlenceliymiş...

Irak'taki beklenmedik direniş bizim basında da yankısını bulmaya başladı. Star'dan Engin Ardıç, azıcık mübalağayla durumu şöyle anlatıyor:

"Amerikan ordusu kuma saplanıp işin uzayacağı anlaşılınca öyle bir dönüş döndüler ki... Meğer Irak halkı kurtuluş savaşı veriyormuş da biz görememişiz yahu! Hani utanmasalar Saddam Hüseyin'i Atatürk'le karşılaştıracaklar da, artık o kadarına cesaret edemiyorlar..."

O kadar değil ama hakikaten ciddi bir "geri basma" vaziyeti var. Fakat Habertürk, bu "cereyan"a kararlılıkla direniyor, kendi "doğru"sundan milim taviz vermiyor... Gelin bu gözle dünkü (27 Mart) Habertürk'e ve Habertürk TV'ye bir bakalım...

Gazetenin "özel" haberlerine (hani "Başka hiçbir gazete cesaret edemez" damgasıyla verilen haberler) geçmeden önce Genelkurmay Başkanı'nın konuşmasını haberleştirmede Habertürk'ün nasıl "serbest" bir tarz benimsediğine bakalım önce... Biliyorsunuz, Org. Özkök bütün yorumcularca "sağduyulu" diye nitelenen konuşmasında, Kuzey Irak konusundaki resmî politikayla bile çeliştiği söylenebilecek "sakin" mesajlar verdi. Bazı gazetelerin başlıklarına bakalım:

Cumhuriyet: "Türkiye çatışmaya girmeyecek..." Hürriyet ("bile" diyelim mi?): "Bu savaş bizim savaşımız değil..." Radikal: "Biz dostuz..." Vatan: "Kuzey Irak'ı işgal planımız yok..."

...Ve Habertürk: "ABD ve Batı'ya uyarı... ÖZKÖK: GİRERİZ"

'CESUR-ÖZEL' HABERLER DE İYİ

Şimdi de gelelim "özel" haberlere... Habertürk bu aralar sürmanşetini "öcü"lere ayırıyor. Önceki gün Amerika'yı "Rum'a kaptırdık" ("Rum!.." Özgür gazete çabuk kapmış bazı şeyleri) diye sızlanan gazete dün de Ermenistan'a tahsis etmişti sürmanşetini:

"ERMENİSTAN DA ÜS VERDİ... Rumlardan sonra Ermeniler de havaalanlarını askeri üs yapması için Amerika'ya açıyor... Rum ve Ermeni kıskacı... Hükümet 'bizsiz olmaz' sanıp elini çabuk tutmayınca, Rumlarla Ermeniler Türkiye'ye alternatif oldu. Önce Rumlar ardından da Ermeniler havaalanlarını üs yapması için ABD'ye açtı. Amerika'yla ortaklığın avantajı artık Rumlarla Ermenilerde... Koçaryan kaçırır mı? Fırsatı farkeden Ermenistan Devlet Başkanı Robert Kocaryan işi bizzat yürütüyor..."

"Rumlarla Ermeniler..." Unutmayın, bir de "Kürtler" vardı... (Bu arada haber dilinin güzelliğini de fark ediyorsunuzdur: "Fırsatı kaçırmayan, 'iş'i bizzat yürüten...")

HABERTÜRK TV'DEKİ KURT MASALI

Biz Kronik Medya için Habertürk'ü (gazete olanı) incelerken televizyonlardan, ABD'nin Kuzey Irak'a bin kadar komando indirdiği ve bu komandoların yakınlardaki bir havaalanını ele geçirdikleri haberleri akmaya başladı. Hemen Habertürk'e (televizyon) döndük, kimbilir nasıl bir keyifle, nasıl ballandıra ballandıra vereceklerdi bu haberi? Doğrusu Habertürk'çüler beklentimizi aşan bir performans gösterdiler. Haberin duyurulmasından itibaren, alt kuşakta bir yorum akmaya başladı. İki satırlık cümleler üç noktayla bitiyor, 15-20 saniye sonra yeni cümle geliyordu.

Belli ki haberi duyar duymaz klavye başı yapan bir Habertürk görevlisi aklına geldiğini o anda savuruyor, savurdukları da anında ekrana yansıyordu. Bunu iki şeye dayanarak söylüyoruz: Birincisi, biraz sonra sizin de okuyacağınız satırlar ancak hiç düşünülmeden yazılabilecek satırlardı... İkincisi, "analiz", kısa bir süre sonra Habertürk'te "Flaş analiz" duyurusuyla yayımlandı ve orada televizyon versiyonunun epeyce bir bölümü kırpılmıştı. İşte "Analiz"in televizyon versiyonu:

"Amerika Kuzey Irak'ı işgale hazırlanıyor... Amerika dün gece Kuzey Irak'a 1000 paraşütçü indirdi... Paraşütçüler Kuzey Irak'taki bir havaalanını ele geçirdi... Şimdi bu havaalanına hava köprüsü kurulacak... Hava köprüsü ile zırhlı araçlar getirilecek... Böylece Türkiye'nin izin vermediği ikinci cephe Kuzey Irak'ta açılacak... Kuzey Irak'ı işgal eden Amerika bir taşla iki kuş vurmuş olacak... Hem ikinci cepheyi kuracak, hem de Türkiye'nin önünü kesecek... Kuzey Irak'ta Türk askerinin girme gerekçesini ortadan kaldırmaya çalışacak... Türkiye'ye 'Biz buradayız, senin gelmene gerek yok' diyecek... Böylece Kuzey Irak'ta bir Kürt devletine gidişin önü daha da açılacak... Ayrıca Türkiye Kerkük ve Musul için de bir şey yapamayacak... Ayrıca Türkiye Türkmenleri de kollayamaz hale gelecek... Özetle Ankara'daki beceriksizler, bizi bölgenin patronu olmaktan çıkardılar... Türkiye Kuzey Irak'taki gelişmelere müdahil değil seyirci olacak... Özetle manken-İslamcı ve solcu koalisyonu Türkiye'yi savaşın eşiğine getirdi... Çünkü Kuzey Irak'tan dışlanan Türkiye, haklarını gerekirse askeri güçle savunacak..."

"Analiz" burada bitiyor. Bize kalırsa, Habertürk, aldığı bu gazla bir sonraki (28 Mart) sayısında harikalar yaratacaktır. Ona da bakarız inşaallah. (A.G.)

'Beşinci asker'i unutmuşlar!

Kaç gündür "harita okumak"tan canımız çıktı... Hangi televizyon kanalını açsanız kadrolu bir "askeri danışman"la karşılaşıyoruz. Elde değnek , "Haritayı biraz yükseltebilir miyiz?" uyarıları eşliğinde her saat istemediğiniz kadar "taarruz planı"...

Bu arada gazeteler de boş durmuyor. Onların işi daha kolay; geç bilgisayarın karşısına, indir savaş aletlerini ve planlarını sayfaya, al sana aydınlatıcı bilgiler...

Aşağıda Milliyet'in (27 Mart) baştan aşağıya çizimlerle dolu "Kent savaşı" manşetli savaş sayfasından alınmış bir harekat planı görüyorsunuz. "Özel birliklerin bir odaya girerken kullandıkları düzen" açıklanmakta. Biz (siz belki seçemiyorsunuz) dört çizimin altında yer alan açıklamaları dikkatle okuduk. Eğer okuyamıyorsanız üzülmeyin, bir şey kaçırmış sayılmazsınız.... Çünkü sözü edilen bu "düzen"i anlamak çok kolay:

"Bir numaralı asker" odaya hızla girerek "sağ köşeye" yerleşiyor; "İkinci asker" birinciyi takiben "ters tarafa doğru duvar boyunca sol köşeye doğru" ilerliyor; "Üçüncü asker", "ikinci askerin gittiği yönün tam tersine" ilerliyor; ve nihayet "dördüncü asker" ikinci askere doğru ilerleyerek kapının yanında duruyor...

Görüyorsunuz öyle kolay kolay anlaşılmayan, karmaşık bir "düzen" değil bu.....

FAKAT.... Bu "düzen"in ihmal ettiği bir şey yok mu? Tabii ki tahmin ettiniz: İhmal edilen husus, "Dört kişilik yığın timi"nin peş peşe girdiği odada bulunan (ve madem ki saklambaç oynanmıyor, tabii ki silahlı olan!) "BEŞİNCİ ASKER"dir!

İşte böyle... Bugünlerde boğazımıza kadar askeri plan ve "düzen"lere battığımız için, birer okur olarak biz de bu plan ve düzenler üzerine mecburen kafa yormaya başladık! Zaten millet olarak da "asker bir millet" değil miyiz? (K.B)

'İnsaf' dedirten yazıişleri işgüzarlığı

27 Mart tarihli üç gazetede (Zaman, Hürriyet, Sabah), AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Verheugen'e sorulan bir soru ve Verheugen'in soruya verdiği ilginç cevap vardı. Haber Zaman'da manşet, Sabah'ta birinci sayfa haberiydi. Hürriyet, haberi içerde kullanmayı tercih etmişti. İçerik üç gazetede de aynıydı, tek fark, üç gazetenin de soruyu "muhabirimiz"in sorduğunu öne sürmesiydi. Biz haberi Zaman'dan alalım:

"VERHEUGEN'İ SUSTURAN SORU... Türkiye'yi K. Irak konusunda uyaran AB Komisyonu üyesi Verheugen, Brüksel temsilcimiz Selçuk Gültaşlı'nın 'İngiltere'nin Irak'ı işgal etmesi sizi rahatsız etmiyor mu?' sorusuna cevap veremedi... Avrupa Birliği, Türkiye'yi Kuzey Irak'a müdahale etmemesi yönünde uyarırken, AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Günter Verheugen, Zaman'ın 'Türkiye'ye uyarı üstüne uyarı gönderiyorsunuz; ancak rejimi devirmek üzere Irak'ı işgal etmeye devam eden İngiltere'ye karşı sessiz kalmanız, Avrupa Birliği için sorun oluşturmuyor mu?' sorusuna 'Bu çok ilginç bir soru. Cevap vermeme hakkımı kullanıyorum' karşılığını verdi."

Dediğimiz gibi, soru aynıydı ama Sabah'a göre soran "Sabah Brüksel muhabiri Fikret Aydemir", Hürriyet'e göreyse "Hürriyet muhabiri Zeynel Lüle"ydi...

Mesele ilerleyen saatlerde aydınlığa kavuştu. Zeynel Lüle, internet sitesi Medyatava.net'e gönderdiği mektupta soruyu Zaman gazetesi muhabirinin sorduğunu, kendisinin de haberini geçerken "soruyu ben sordum" gibi bir ibare kullandığını hatırlamadığını belirtti.

Mesele anlaşılmıştı: Tipik bir Yazıişleri işgüzarlığıyla karşı karşıyaydık. Ama bu "insaf artık" faslından bir işgüzarlıktı. (A.G.)

Leyla Umar'ın bitmek bilmeyen nedensiz röportajı!

Üzerine birkaç laf etmek için son bulmasını bekliyorduk. Bugün (27 Mart) galiba (?) son fasıl, öyle görünüyor... Vatan gazetesinde üç beş gündür devam eden Leyla Umar imzalı "yazı dizisi"nden söz ediyoruz.

Anlaşılır gibi değil; ama gerçekten anlaşılır gibi değil... Dünyanın birbirine girdiği, ortalığın hepten toz duman olduğu şu günlerde sen kalk Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan ile sonu bir türlü gelmeyen bir röportaj yap...

O derece "ilgisiz" bir yazı dizisi ki.... Leyla Umar bu komutanı niçin ziyaret eder, niçin röportaj yapar, generalin anlattıkları niçin koca bir sayfayı kaplar, gerçekten anlaşılır gibi değil...

Bu "yazı dizisi" Kronik Medya açısından epeyce malzeme içermesine rağmen bugüne kadar sesimizi çıkartmadık. Ama o da ne; bu büyük röportaj bugün komutanı bırakıp komutanın eşine yönelmemiş mi?

Komutanın eşi ne anlatsın; hayat hikayesini özetledikten sonra söz gelmiş Çetin Doğan'ın yaklaşan emeklilik günlerinin organizasyonuna... Bu arada araya "emekli subaylar"ın günlerini nasıl geçirdiğine ilişkin birkaç da gözlem sıkıştırılmış. Hepsi bu...

Ve tabii bir de, koca bir sayfayı doldurmak zorunda olan Leyla Umar' ın kaleminden şöyle cümleler: "Bu konuda beni o kadar zarif bir şekilde uyardı ki, onu üzmemek için gerçek hislerimi kağıda dökerken son derece hasis davranmak zorunda kaldım..."

İşte bu kadar! Bu röportajı (bu kadar uzun tutulduğuna göre) herhalde yakında "kitap" halinde de göreceğiz.... Yani üzelmeyin; kaçırdıysanız "kitap"tan okursunuz! (K.B.)

Yoksa Bush diye izlediğimiz kişi de mi bir dublör, yoksa her şey bir rüya mı?!

Günün (27 Mart) "Habere gel habere!" diye dikkat çekilmeyi en fazla hakeden haberi Akşam'ın başsayfasında karşımıza çıktı. Tabii ki kendileri uydurmamışlar; İtalyan gazetesi Corre della Sera'dan aktarıyorlar... Fakat insaf; İtalya'da adamın biri ortaya böyle bir iddia attı diye her sütunu şu kadar paraya malolan bir gazete bu tür bir iddiaya yarım sayfa yer ayırır mı?

Haberin şu: "Saddam öldü 3 dublörü var"(!)

Meğerse, İran'a sürgün edilen Iraklı doktor Müslim El Asadi'nin iddiasına göre, Saddam Hüseyin 1999'da lenf kanserinden ölmüş, ancak oğulları, ilk eşi ve Tarık Aziz başbaşa vererek Irak liderinin ölümünü gizlemek için 3 adet dublör yaratmışlar... Hoş bir hikayeyle karşı karşıya olduğumuz muhakkak. Herşeyden önce niçin 1 değil de "3 dublör"? Zaman içinde bu tek dublörün kendisini ciddi ciddi Saddam Hüseyin sanmasının önünü kesmek için olsa gerek!

Akşam gazetesi televizyonda karşımıza çıkan Saddam'ın niçin gerçek Saddam olmadığını uzun uzun açıklamış. Bir kere gerçek Saddam'ın (sağlığında tabii!) "büyük, oval kulakları" olduğu halde, televizyonda karşılaştığımız Saddam'ların kulakları böyle değilmiş... Ayrıca gerçek Saddam "güçlü ve geniş" omuzlara sahipken, ekranda görülen kişilerin omuzları darmış...

İşte böyle... Aslında büyük konuşmamak lazım. Bir de bakıyorsunuz ki Iraklı doktorun iddiaları doğru çıkıveriyor... Meğer "Özgürlük Hareketi" adı verilen bu savaş bir ya da üç dublöre karşı yapılıyormuş da haberimiz yokmuş! İsterseniz bu hikayeyi şu şekilde genişletebiliriz de: Meğer sadece Saddam değil, ekranda ABD Başkanı olarak karşımıza çıkan Bush da gerçek Bush değil, bir dublörmüş... Hatta belki şu da: Günlerdir karşımıza çıkan hemen herkes, ABD'li ve İngiliz komutan ve askerler, Cumhuriyet Muhafızları, CNN Türk'de her Allahın günü kafamızı ütüleyen her türden "danışman", televizyon gazetecileri ve bugün Irak hatıralarını kaleme alan Ertuğrul Özkök, herkes birer dublörmüş.... Hatta hatta, günlerdir önümüze gelen bu akıldışı savaş da bir rüyadan ibaretmiş...

Ne yapalım; Akşam'ın geniş yer ayırdığı haber o derece "kışkırtıcı" ki, insan ister istemez böyle bir dünyaya giriyor! (K.B.)


28 Mart 2003
Cuma
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED