T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Dünya ayakta, peki Türkiye ne yapıyor?

17 Şubat 2003 önemli bir tarih… Dünyanın dört bir köşesinde 10 milyonu aşkın insan sokaklara döküldü ve savaş karşıtlığını haykırdı.

Bir süredir, Batı kamuoyu ve entelektüellerinin tepkilerine bakarak tarihin en büyük, en global savaş karşıtı dalgasından söz etmememiz boşuna değildi.

Medeniyetler tarih boyunca silaha, zorbalığa karşı duran, insanî değerleri merkeze alan bireylerin çabasıyla oluşmuştur. Bu yolda kazanılan değerler, silah ve zorbalık baskısı ve hortlamasıyla hiçbir zaman kolay kolay ters yüz edilememiştir. Tersine keyfiliği, şiddeti, iktidar gaspını engelleyenler yine onlar olmuştur.

Son gelişmeler bunu bir kez daha kanıtladı…

Kamuoyunun, toplumsal duyarlılıkların, demokrasinin en ölümcül silahları bile tedirginliğe itebilecek, susturabilecek bir güç olduğu ortaya çıktı.

17 Şubat'ın ertesinde en savaşçı yönetimlerin, İngiltere ve ABD'nin bile tedirginlik ve terreddüte düşmeleri önemli bir gelişmedir.

Nitekim Pazar günü Londra sokaklarında 1 milyon insanın savaşa karşıtlığını haykırmasından sonra İngiltere Dışişleri Bakanı Straw'ın "Halkın fikrini dikkate almalıyız, bu koşullarda savaşa girmemiz zor" demesi hem sembolik hem fiili açıdan önemlidir.

Bir süre önce "BM'nin kararı Irak'a müdahalenin tek meşruiyet kaynağı değildir, bizim kanıtlarımız da yeter" türü açıklamalar yapan İngiliz yönetiminin harekat için BM'nin savaş kararının şart olduğunu, kamuoyunu ancak böyle bir kararın ikna edebileceğini söylemesi önemlidir.

Keza, haftalardır BM'ye atıp tutan, böyle giderse bu teşkilatın bir gevezelik merkezi haline geleceğini ima eden ABD'nin, 17 Şubat'ın ertesinde müdahale için BM kararını bekleyecebileceğini açıklaması da önemlidir.

Güç oyununda ABD, Akdeniz ülkeleri, Doğu Avrupa ülkelerinin desteğiyle güç kazanmış gibi görünse de toplumsal tepkilerle rüzgar bir anda tersine döndü. En büyük gösteri ve tepkiler de ilginç bir şekilde savaşçı ülkelerin ve onlara destek verene Avrupa ülkelerinin başkentlerinde yapıldı.

Buradan demokrasinin vardığı nokta, demokrasi mücadelesi ve kamuoyunun gücü konusunda çıkarılacak çok "ders" var elbet.

Ama bir başka hususu da gözardı etmemek gerekir. Batı ülkelerindeki basın-yayın organları başta olmak üzere kamuoylarına ve devletlere yönelik müthiş bir psikolojik hareket bombadırmanı yapan ABD yönetiminin bu girişiminin işe yaramadığı, tümüyle ters teptiği ortaya çıktı.

Şükür ki bu çağda savaş oyunları bundan 50 yıl öncesini andırmıyor, bilgisayar başında oynananlara hiç benzemiyor.

Dünya siyaseti ortadan yırtılır, mevcut dünya düzeninin düzenleyici kurumları tehlikeye düşerken, dünya kamuoyu savaş karşıtlığını haykırırken Türkiye'de neler oluyor?

Siyasi iktidar açısından durum karışık değil…

İktidar Tayyip Erdoğan'ın zamanlama ve üslup açısından amatörlük kokusu veren ünlü konuşmasından önceki pasif pozisyona geri dönmeye çalışıyor. Bunun için türlü bahaneler üreterek zaman kazanmaya çalışıyor.

Para, komuta ve asker konusunda ABD ile bir anlaşmaya varılmamış olması, bu nedenle TBMM'ye gönderilecek tezkerinin geciktirilme ihtimali tümüyle bu zaman geçirme politikasıyla ilgili.

Buradan da anlaşılıyor ki, o ünlü konuşmayla devreye giren politika değişikliği günlerinde AKP yönetimi aşırı baskı altında kalsa, muhtemelen ABD tehditleriyle başetmek gerçeğiyle de yüzleşmiş olsa doğru okumalar yapamamıştır.

Fransa'nın, Almanya'nın tavrını, bunun gerekçelerini, AB, NATO, BM etrafında çıkan tartışmaları ve bu tartışmaların işaret ettiği devasa strateji değişkliklerini çok yönlü görememiştir.

Bu arada şunu da unutmamak gerek:

Ne yazık ki, bu ülkede kamuoyu hâlâ, sadece anketlerle konuşuyor. Savaş karşıtı mitingler birkaç bin kişiyle sınırlı kalıyor, savaş karşıtı kampanyalar büyük kentlerle ve sivil sol çevrelerin girişimleriyle ortaya çıkıyor.

Ülkenin derin sağı ise olup biteni izlemekle, kahvelerde, evlerde mırıldanmakta, köşe yazarlarını takdir etmekle meşgul. Aslında özünde siyasi fayda, milli fayda değerlendirmeleriyle meşgul.

Ne var ki, onlar harekete geçmeden, sokakları doldurmadan, ama ilkesel taleplerle doldurmadan siyasi iktidarlar yönlendirilip, kuşatılamıyor…

Savaş pisliğine ilerliyorsak, bilin ki hep beraber ilerliyoruz…



19 Şubat 2003
Çarşamba
 
ALİ BAYRAMOĞLU
ALİ BAYRAMOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED