T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Irak'ı düşünmüyorsan bari küreselleşmeyi düşün Bay Bush!

11 Eylül'ün ardından başlatılan sürek avı, ölçüsü kaçıp, başta Amerika olmak üzere bütün dünyada İslam'ı kuşatmaya dönüştüğünde, Washington'un bu yeni güvenlik konseptine Türkçe lisanıyla "küresel 28 Şubat" denilmişti. Bazıları yadırgasa da kabul etmek lazım, "ulusal 28 Şubat"la arada benzerlikler vardı; iki teşebbüs de en azından hukuk, demokrasi, insan hakları tanımazlık ve dînî görünürlüğe düşmanlıkta buluşuyorlardı. Ne yazık ki bugün eşiğinde bulunulan felaket, hadiseyi böyle fantastik deyimlerle tanımlamamızı güçleştirecek kadar dehşet verici bir hacme ulaşmış bulunuyor. Daha yalın tanımlara müracaat etmek gerekiyor ki muhtaç olduğumuz tanım, sıradan tarih bilgisi ve antropolojide mevcuttur.

İnsanoğlu yayılır

İletişim imkanları ve hayatı kolaylaştırma teknolojisi ne kadar yaygınlaşırsa yaygınlaşsın, global finans ağı ülkeleri ne kadar birbirleriyle yaşamaya mecbur kılarsa kılsın, Hollywood, CNN, Coca Cola, MTV gibi "ortak değer!"lerin ne kadar çoğalırsa çoğalsın; hasılı küreselleşme dört bir yanı hücrelere kadar kuşatırsa kuşatsın, insanoğlunu harekete geçiren dürtüler değişmemektedir. Yine en büyük hedef toprak, altın (petrol) ve iktidar kazanmaktır, gerisi boştur.

Gerisi, bu güç ve kaynağı elde etmek isteyenin yani Amerika'nın yöneldiği istikamete ulaşmayı kolaylaştırdığı müddetçe anlamlıdır. Nitekim, Birleşmiş Milletler ve NATO gibi dünyanın "en güvenilir ve köklü" iki kurumunun Amerikan çıkarlarına hizmet etmediği takdirde bir anlam taşımadığı, kolaylıkla vazgeçilebilir oldukları birbirini takip eden iki gün içinde görülmüştür.

Amerika'nın artık, romantik küresel ittifakların odağına değil basbayağı Roma İmparatorluğu konseptine oturduğu bellidir. Sahip olduğu, askeri, teknolojik, siyasi ve teknolojik tartışmasız üstünlükle dilediği ülkeye hatta AB gibi pakta dünyayı dar edebilmektedir. Sadece, Irak'ı değil Irak yolunda Körfez ülkelerini ve Türkiye'yi de perişan edebilmekte, bu ülkelerin onurlarını ayak altına almakta sakınca görmemektedir. Türkiye ile yapılan sözümona pazarlık ama gerçekte zorla kağıt imzalatmaktan başka bir şey olmayan müzakereler bunun delilidir. ABD'nin Türkiye'ye yaptığının; işgal için yola çıkan Roma komutanının yolu üzerindeki prenslikleri kendine katılmaya zorlaması; katılmazlarsa onları da yerle bir etmesinden bir farkı yoktur.

ABD küreselleşmeyi tek taraflı feshetti

Amerika şimdi, öncüsü, odağı ve kaynağı olduğu küreselleşmeyi tek taraflı olarak feshetmiştir. Ama, buna karşılık dünya da Amerika'ya olan öfkesini ve nefretini artık gizleme gereği duymamaktadır. Pazar günü bütün ülkelerde sokaklara dökülen ve ABD'nin yapmak istediği şeyi lanetleyen milyonlarca kişi, tıpkı yayılmacılık gibi insanoğlunun özünde bir de barış ve dayanışma duygusu olduğunu gösterdiler. İnsanlık ilk kez bu çapta bir ortaklık kurarak; din farkı gözetmeden, üstelik bir diktatör tarafından yönetilen Irak'ın işgalini önlemek için tavır aldı. Anti-küresel Porto Allegro ruhu, küresel Davos şovuna galebe çaldı. Sivil dünya toplumu, küresel 28 Şubat'a posta koydu... Bu tanımların hepsi üç aşağı beş yukarı, yeryüzünün Pazar günü sergilediği tavra oturmaktadır. Dünyanın Amerika'ya atfettiği tek global pozisyon, artık bu ülkenin küresel küstahlığın ve iştahın merkezi olduğudur.

Başkan'a yalvarış

Öte yandan, Irak'a yönelen haksız ve hukuksuz tehdit doğal olarak küreselleşme muhibbilerini de telaşlandırmaktadır. Sadece bir muhib değil, bir küreselleşme fedaisi de sayılması gereken ve New York Times dış politika yazarı olan Thomas Friedman, 11 Eylül'den önce "küreselleşme soğuk savaşın yerini alan yeni bir sistemdir" diyor ve dünyanın karşı karşıya bulunduğu en büyük tehdidin internet üzerinden milyonlarca PC kullanıcısına gönderilen virüslerde bulunduğunu, sözgelimi "aşk virüsü"nün Küba Füze Krizi ayarında bir tehlike olduğunu söylüyordu.

Şimdi, rüya ve fantezi bitmiş görünüyor.

Friedman geçtiğimiz günlerde, Başkan Bush'a "Amerika yanlısı bir Arap lider" imzasıyla bir mektup yazdı. Radikal gazetesinin de alıntıladığı bu mektupta Friedman Başkan'a "Siz silahınızı Saddam'ın kafasına doğrultur, yanına da esaslı birini koyarsanız belki de bu sorunu çözmek içi savaşa gerek kalmaz" gibi, tam da küresel ahlaka yaraşır bir öneri sunuyordu. "Küresel ahlaka yaraşır!" cünkü bu önerisini, savaşın dehşeti, insanların ölme ihtimali gibi argümanlarla değil, "Saddam'a böyle bir anlaşma götürmeniz dünyaya savaşı önlemek için denemedik yol bırakmadığınızı gösterecek ve bu da sizin elinizi güçlendirecektir" cümlesiyle gerekçelendiriyordu.

Friedman'ın Başkan'a bir "Irak'ı düşünmüyorsan bari küreselleşmeyi düşün" demediği kalıyordu ama bu yakarışı anlamamak da zaten mümkün değildi.

Yaşanan her gelişme, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı yargısını doğruluyor.


19 Şubat 2003
Çarşamba
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED