AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Psikolojik zemin değişimi

30 Nisan MGK'sının bir psikolojik zemin değişimini de yansıttığı gözleniyor. Özeti şu: Bu platform artık, ya da en azından AKP döneminde, sivillerin "Acaba nasıl dayak yiyeceğiz?" endişesiyle psikolojik eziklik içinde gittiği bir nitelik arzetmeyecek. Belki henüz eşitlik sağlanmış denilemez, çünkü hala bir kesimin yargılayıcı üslubu bildiriye yansımış bulunuyor ama, diğer kesimin de "yenildik ama ezilmedik"ten daha da yüksek bir duruş sergilediği söylenebilir.

Buna gelişte;

1. Toplantı öncesinde sivillerin "gerilimi düşürme" ekseninde, "MGK bir arena değil, MGK bir kesimin baltaları diğer kesimin mızrakları alıp vuruştuğu bir zemin değil, MGK derbi maçı değil" şeklindeki ifadelerle MGK'yı bu özellikten sıyırıcı yaklaşımlar sergilemelerinin,

2. Toplantı sırasında da, kendi eylemlerine güven içinde duruşlarının ve kendi eylemlerini diğer kesimin benzer eylemleriyle kıyaslamalarının etkisi olduğu söylenebilir.

İktidarın güvenli duruşunda elini güçlendiren iki şey var: Birisi halktan aldığı güçlü oy, diğeri de ekonominin hassas bünyesi ve şu an umut verici iyileşmeler içinde olması...

Ayrıca iktidarın, yaptığı işlerde rejim açısından bir "suçluluk duygusu" taşımadığı da gözleniyor.. Aksine iktidar çevrelerinin daha partileşme safhasından itibaren yeterli "hassasiyet"i gösterdiğini, buna rağmen hala dar alana sıkıştırılmak istenmenin arkasında başka hesaplar bulunabileceği değerlendirmesini yaptığını söylemek mümkün. Başbakan Erdoğan'ın MGK'da "Eşlerimizi hiçbir toplantıya getirmiyoruz, daha ne yapalım?" üslubunda bir şeyler söylediği dikkate alınırsa, buradaki serzenişi hissetmemek mümkün değil. Serzenişte bulunabilmek, bir psikolojik güvenin ve hatta karşıt yargılamanın göstergesidir.

Buna karşılık, MGK'nın bir kesiminin rejim duyarlılığından yola çıkan soyut söyleminin olsun, üretilmek istenen korkunun reel karşılığının olsun toplum tarafından (en azından çok geniş kesimlerince) aynı ölçüde algılanmadığı, ya da tersinden bakışla, böyle bir söylemin ancak "marjinal" bir karşılık bulduğu da gözleniyor ki bu da, MGK'ya yansıyan psikolojik vasatın değişmesinin bir başka sebebi olabilir.

Bizde medya bu konularda duyarlıdır. 28 Şubat sürecinin en aktif aktörlerinden biridir medya. Oysa bu MGK sonrasında medyanın, gerilim üretiminde yeterli performansı sergileyemediğini gözlüyoruz. Bu da psikolojik zemin açısından 28 Şubat'tan bu yana köprülerin altından epey su aktığını gösteriyor.

Yalnız bir farklılığı görmezden gelmemek gerekiyor:

Hadi adını koyalım, Cumhuriyet'in hem haber hem makale çerçevesindeki genel çizgisi ve diyelim Hürriyet'te Emin Çölaşan'la temsil edilen çizgi.

Bu çizginin, askeri alana hala yoğun bir yığınak yaptığı gözleniyor. Üstelik medyanın dün 28 Şubat sürecinde üstlendiğine benzer bir duruş sergilememesine fevkalade öfkeliler.

Bunların, gözlenen psikolojik değişimi bile bir kışkırtma unsuru olarak kullanmasına şahid olunuyor.

-Seçim yeni yapılmış, iktidarın Meclis'te büyük bir çoğunluğu var, ekonomi iyiye gidiyor, yeni bir iktidar alternatifi yok... ne yapacaksınız?

Oradan öfke tufanı geliyor.

Acaba, Em. General Nevzat Bölügiray'ın Emin Çölaşan'ın sütununda yer alan mektubundaki "Rejim konusunda taban rahatsız olursa, bu rahatsızlık komuta katına da yansır ve komutanlar bunu gözardı edemezler" (Hürriyet, 1 mayıs 2003) ifadeleri, iktidarın nasıl okuması isteniyor, komuta kademesinin nasıl okuması isteniyor? Biz nasıl okumalıyız?

Seçim yolları tıkalıysa, iktidar değişmeyecekse... diye Türkiye'ye has bir zihni süreç mi geliştirmeliyiz?

Onun için mi pompalanıyor bir süredir "Taban rahatsız, yukarıyı zorluyor" tarzındaki fısıltılar...

Yani "tabandaki enerji birikimi yukarıyı zorlar, bu Türkiye'nin bildiği bir şey" yolunda çiviler...

"28 Şubat süreci ile uslanılmazsa......" noktalı yerleri doldurunuz yollu imalar.

MGK zeminindeki psikolojik tavır değişmesinin, bu çizgide hiç gözlenmediği, bunların hala, "rejimin en sağlam güçleri" ve "memleketin ahvali onlardan sorulur"üslubunda esip gürlediğini, tehditler savurduğunu söylemek mümkün.

Oysa Cumhuriyet'in bu üslubuna bakıldığında 12 Mart öncesi heyecanını hatırlamak mümkün. Cumhuriyet o dönemde de sol cunta inisiyatifinde bir askeri müdahalenin heyecanını yansıtmaktaydı. Sonunda ne oldu? 12 mart sonrasındaki sıkıyönetimin ilk icraatı, başka gazetelerle birlikte Cumhuriyet'in kapatılması olmuştu. Keskin sirke küpüne zarar vermişti.

Bu tür oyunlar her zaman hesaplanan sonucu vermiyor ne yazık ki...

Ama yaşananlardan ibret almak o kadar kolay olmuyor.

BİNGÖL Hassasiyeti:

Bingöl dün, depremden sonra bu defa toplumsal gerginlikle sarsıldı. Çadır dağıtımı ile başlayan gerilim, korkutucu gelişmelere yol açtı. Olay, toplumun nasıl kıvılcımlarla ateşlenecek bir hissi doluluk içinde olduğunun işareti. Toplumla iletişimde hem olağanüstü hassasiyet göstermek hem de bir an önce bu yörelerimizin sorunlarına el koymak gerekiyor.


3 Mayıs 2003
Cumartesi
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED