AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
'Öz hakiki' edebiyat için

Türkiye'de edebiyatın içine düştüğü açmazlar bir süredir tartışılıyor. Eleştiri kurumunun sağlıklı bir şekilde işlememesinden mevcut şartlar içinde artık işlevini yitirmiş olduğu ve gereksizliğine, iyi edebiyatla popüler edebiyat arasındaki sınırın muğlaklaşmasından kültür kamuoyunun oluşmasında medyanın tavrına, büyük sermaye gruplarının ve bankaların sponsorluğunda kurulan yayınevlerinin edebiyat dünyasında oluşturduğu iktidar odaklarından ülkemizde yeni olan ve kendi çapında bir güç barındıran "edebiyat ajanlığı"na, çok satan kitapların yazarlarının aralarında reklamcıların da bulunduğu profesyonel bir ekiple, medyayla olan ilişkilerinden ifşaat ve cinselliğin yoğun kullanımıyla sansasyona dayalı satışın ucuz edebiyatın yolunu açtığına varana kadar bir dizi başlık, tartışılan konuları oluşturuyor.

Ancak tartışma kültürünün ülkemizde yeterince gelişmemiş olmasından kaynaklanan bir sonuca varamama, tartışılan konuların içinde boğulup kalma durumu ne yazık ki edebiyat dünyasında da ortaya çıkıyor. Gazetelerde, dergilerde ve konuşmaya dayalı platformlarda süregelen tartışmalar şimdilik, yeni tartışma konularının ortaya çıkmasından başka bir işe yaramıyor.

Son olarak geçtiğimiz hafta sonu, İstanbul Kadıköy'de faaliyet gösteren BEKSAV, "Türkiye'de edebiyatın bugünü" başlığıyla iki gün süren bir sempozyum düzenledi. Katılımcılar, edebiyatın bugününe kaçınılmaz olarak yakın geçmişi de kapsayan bir zaman dilimi içinden bakmaya çalışırken, andıkları isimlerin edebiyata katkılarından çok, ideolojik duruşları ile para ve şöhrete kavuşma biçimleri üzerine yoğunlaştılar. Şekil özden, yazar eserinden, niyet sonuçtan bağımsız değilse de, hem dünyada hem de ülkemizde değişen ve artık kendi sistemini iyiden iyiye oluşturan mevcut şartlar, edebiyat dünyasının aktörlerinin yaratım ve sunum biçimini kökünden değiştirmiş ve ortaya çıkan eserin niteliğini de etkilemiş bulunuyor. Bu durumda çepere takılıp kalmak yerine çekirdeğe ulaşmak gerekiyor. Tartışmaların mevcut şartların eser üretimini nasıl etkilediği, bu etkinin olumsuz yönlerinin belirlenerek önüne nasıl geçilebileceği üzerine yoğunlaşması ve öncelikli olarak da edebi eserle, edebiyat dışı olanın ayrıştırılması icap ediyor.

Bugün kitap piyasası, çok farklı türlerde üretilen kitapların "işgal"i altında. "Okur" olup olmadıkları bile tartışmalı olan her kesimden medyatik ismin kendi hayat hikayelerini ya da anılarını anlattığı kitaplar, hislenip hislenip kağıt kaleme sarılan "duyarlı" insanların basit duyguları süslü ifadelerle anlattığı şiir ve deneme kitapları, belli bir alanda söz sahibi kişilerin kendi alanlarına ilişkin düşünce ve deneyimlerini kendilerinin yahut bir başkasının aktardığı kitaplar, yaşadıklarımıza ilişkin bilgi yoğun güncel kitaplarla "başarı"ya güdümlü insanlara rehberliğe soyunan kişisel gelişim kitapları, piyasaya çıkan kitaplar arasında sayısal olarak ciddi bir yekûn tutuyor. Bu yüzden piyasaya kitap formatında çıkan her 'ürün'ün edebiyat eseri, bunları çiziktiriverenlerin, tüm iddialarına rağmen "şair ya da yazar" olmadığı dikkate alınmalı ve farklı bir kategori içinde değerlendirilmeli. Edebiyat okuru olmadığı kesin olan bir kesimin ilgisini çektiği için kitap piyasasının da iştahını kabartarak yeni bir cazibe merkezi oluşturan bu tür kitapların, en azından toplumsal belleğin oluşturulmasında belli bir işlev görebileceği gerçeği serinkanlı bir şekilde algılanıp asıl konuya; "öz hakiki edebiyata" ve sorunlarına yoğunlaşılmalı.

Kültür kamuoyunun oluşturulmasında vazgeçilemez bir yeri bulunan medyanın, edebi olanla edebiyat dışı olanı ayırdederek sunması, yapılması gerekenlerin belki de ilk adımını oluşturuyor. Ancak yazılı ve görsel medyanın diğer pek çok alanda olduğu gibi edebiyat dünyasına bakışında da sağlıksız sayılabilecek bir işleyiş söz konusu. Kültür habercileri, sanıldığının aksine o kadar da özgür değil. Bir kitabın okura takdiminde, aynı zamanda ticari bir kuruluş olan basın organlarının reklam bağlantıları, büyük medya gruplarına bağlı yayınevlerinin varlığı, edebiyat dünyasında sözü geçen ve sözünün üstüne söz istemeyen, kendi kanaâtlerini tartışılamaz bir doğru olarak dayatan "otorite"lerin medyaya konuşlanmış olması direkt; okurları olduğu gibi kültür habercilerini de tez elden ve dört koldan kuşatan, bu yolla haber olmayı "zorunlu" hale getiren profesyonel tanıtım kampanyaları dolaylı yollardan belirleyici olabiliyor.

Gerçek edebiyata sahip çıkılabilmesi için, medya da dahil olmak üzere edebiyat dünyasının yönelimlerine etkisi bulunan her aktörün, tercihini bir kez daha gözden geçirmesi gerekiyor. Ülkemizdeki edebiyatın evrensel anlamda kendini bulabilmesi, etrafını kuşatan yekpare çeperin bir noktadan da olsa kırılabilmesine bağlı zira.


3 Mayıs 2003
Cumartesi
 
FADİME ÖZKAN


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED